Suna'nın Maceraları...

Anasayfa
<bgsound src="http://www.literotica.com/audio/2010/sound_2010_09/anonymous_ohyou.mp3" loop="true">

Suna

            Suna'daki "gösterme" isteği, aslında kendini bildiğinden beri, hatta buluğ çağından önce bile vardı. Belki de annesinden kalıtım yoluyla almıştı bu özelliğini. Çok güzel, çok çekici ve çevresinde bol bol erkek olan bir kadındı annesi. Öyle bir giyinirdi ki, her zaman tüm erkeklerin gözü onun üstünde olurdu.

            Babasını ise hiç tanımamıştı Suna. Ama evlerinde her zaman bir erkek olmuştu. Bütün çocukların bir tek babası varken, onun sık sık değişen bir çok babası olması da fena değildi hani. Suna da çok güzel bir kızdı çocukluğundan beri. Belki biraz da bunun etkisiyle, bütün babaları ona çok iyi davranırdı.

            Kendini göstermekten ne kadar hoşlandığının bilincine vardığında, daha 12 yaşındaydı. Ondan biraz daha büyük çocukların, kısacık eteğinin örtemediği bacaklarına gösterdikleri ilgi, o ana kadar zevk aldığı her şeyden daha çok zevk veriyordu ona.

           Bundan sonraki yaşamının ana hatları da böylece belli olmuştu. Artık bütün giysilerini, olduğunu bildiği güzellikleri göstermek amacıyla seçiyor, bu yetmiyormuş gibi, davranışlarıyla, oturup kalkmasıyla da, olabildiğince çok gösteriyordu kendini. Okul ve arkadaş çevrelerinde adı, kısa sürede, "sikkaldıran" olarak tescillenmişti.

           Elinden geldiğince uzun bir süre, hiç kimseye vermedi. İlk başlarda onu yalnızca kendini göstermek ilgilendiriyor, hatta tatmin ediyordu. Sonra, bir okul partisinde, ondan iki yaş büyük bir çocuk, onu ilk kez sikti. Daha 16 yaşındaydı. Buna rağmen, evlenene kadar pek o kadar çok erkek girmedi hayatına. Sikişmeyi de çok seviyordu gerçi ama, "göstermek" hala en büyük zevkiydi.

           Emre'yle, yani kocasıyla tanıştığında 21 yaşına gelmişti. Onu kısaca tanımlamak gerekirse, "her görenin başını döndüren bir afet", ya da "her yerinden dişilik fışkıran, fıstık gibi bir kadın" denilebilirdi. Uzun boyluydu. Omuzlarına kadar inen dalgalı sarı saçlarının çevrelediği yüzü çok güzeldi ama, bundan çok, her zaman nemli gibi duran koyu mavi gözleriyle, yarı aralık etli dudaklarının yüzüne kondurduğu o inanılmaz çekici hava nedeniyle dikkat topluyordu.

            Omuzları genişti. Hiçbir zaman sutyenle tanışmamış olan memeleri, küçük, yuvarlak, dimdik ve serttiler. İncecik belinden sonra birden genişleyen kalçaları başdöndürücü bir yuvarlaklıktaydılar. Bacakları ise hiç bitmeyecekmiş kadar uzun, insanın gözlerini asla alamayacağı kadar güzeldiler.

           Emre ondan altı yaş büyük, çok yakışıklı ve çok zengindi. Annesi ve babalarından biriyle, birkaç günlüğüne gittikleri İzmir'de tanışmışlardı onunla. Aslında annesi ve onun erkekleriyle gezmeyi pek sevmezdi Suna ama, bu sefer razı olmuştu nedense. Bu seferki babası Orhan da çok zengin biriydi ve yolculuk adamın şirketinin helikopteriyle yapılacaktı. Belki de bu cazip gelmişti Suna'ya.

           Çok sıcak bir yaz günüydü. Tiril tiril bir giysi geçirmişti sırtına. Yolda annesiyle Orhan arkaya, o ise öne, pilotun yanına oturmuş ve adamın helikopteri kullanmasını iyice zorlaştırmıştı tabii.

            İzmir'e geldiklerinde, Emre helikopter pistinin yanında onları bekliyordu. Orhan'la işlerinden birinde ortaktılar, anladığı kadarıyla. Yürüyüp gelmiş, Suna'nın tarafındaki kapıyı açmıştı. Önce gözgöze geldiler. Sonra Suna inmek için bir bacağını yere uzattı. Emre'nin gözleri bir anda aşağı kaydılar. Eteği iyice sıyrılmış, bacakları olduğu gibi ortaya çıkmıştı Suna'nın. Koltukta biraz döndü. Şimdi kasıklarına kadar meydandaydı bacağı. Asla kilot giymezdi Suna.

            Emre donup kalmış gibiydi. Bu baş döndürücü kadının amını görebiliyor, adeta içine düştüğünü hissediyordu. Orhan'la Emre'nin, iş konuştukları iki saatin dışında, o günün tamamını birlikte geçirmişler, akşam şık bir restoranda yemek yiyip, sonra da bir gece kulübüne gitmişler ve sonunda otele dönmüşlerdi.

           Suna'nın annesi de, Orhan da, Emre'nin Suna'nın içine düştüğünü farketmişlerdi tabii. Biraz da bu nedenle olsa gerek, ikisini otelin barında bırakıp odalarına çekilmişlerdi. Sonra Emre Suna'yı odasının önüne kadar götürmeye davranmış ve daha asansördeyken öpüşmeye başlamışlardı.

           O gece ilk defa ve neredeyse sabaha kadar sikmişti Emre onu. Bir ay sonra da evlenmişlerdi. Suna İzmir'e, kocasının Narlıdere'deki villasına taşınmıştı.

           Evlilik Suna'yı değiştirmemişti. Özellikle de "gösterme" isteği değişmemişti. Kocası elbetteki farkındaydı bunun. Ama aldırdığı söylenemezdi. Hatta Suna, onun bundan hoşlandığını bile sezinliyordu. Emre'nin arkadaşlarıyla birlikte oldukları zamanlarda, Suna, tüm erkeklerin ilgi odağı oluyordu tabii. Onlara gösterip siklerini kaldırmaya bayılıyor, bundan akıl almayacak kadar çok tahrik oluyordu. Sonra evde yalnız kaldıklarında da, kocası inlete inlete sikiyordu onu.

           Bazen de, karı-koca birlikte dışarı çıkıyorlar ve Suna'nın böyle durumlarda siklerini kaldırdığı erkekler, hiç tanımadıkları yabancılar oluyordu. Ama sonuç değişmiyor, gece yatakta çılgınlar gibi sikişiyorlardı kocasıyla. Kısacası mutluydular. İkisi de, birbirlerine sadıktılar.

           Evlenmelerinin üzerinden yaklaşık bir buçuk yıl geçmişti ki, Emre'nin şirketi, Suudi Arabistan'daki bir ihaleyi kazandı. İlk ayrılıkları iki ay kadar sürdü. Kocasının çok para kazanacağını bildiği için, sesini çıkarmamıştı Suna. Yalnız günlerini, o en büyük tutkusunu tatmin ederek geçiriyor, kentin çeşitli yerlerinde dolaşarak, kendini olabildiğince çok erkeğe gösteriyor, onların siklerini kaldırarak büyük bir zevk duyuyor ve sonra da eve dönüp yatıyordu. Ya da gerçeği söylemek gerekirse, pek yatamıyordu. Çünkü tanıdık tanımadık erkeklerin siklerini kaldırmaktan zevk duyduğu kadar, tahrik de oluyordu Suna.

           Bir buçuk yıl boyunca, böyle tahrik olduğu her günün gecesinde kocası onu doyurmuştu. Ama şimdi Emre yoktu. Çok zorlanıyor, dayanamaz hale geldiğinde çırılçıplak yatağa uzanıp, tatmini, amının dudaklarında dolaşan, içine girip çıkan, bızırını bulup oynayan parmaklarında arıyordu.

           Sonunda kocası üç günlüğüne İzmir'e döndü.Suna onu karşılamak için Havaalanına gitti. Uçak sabah saat 9.30'da iniyordu. Kalkıp erkenden hazırlanmaya başladı. Aslında öyle uzun boylu bir şeyler de yapmamıştı. Yalnızca uzun bir duş ve çıplak vücudun üzerine geçirilen bir giysi. Hepsi o kadar. Sonra aynada kendine baktı.

           Giysisi, incecik pamuklu kumaştan yapılma ve normalden biraz uzunca olan bir atlet fanilasına benzeyen, düz beyaz bir şeydi. Kollarıyla omuzlarını olduğu gibi, sırtıyla göğsünün de önemli bölümlerini örtemiyordu. Memeleri yarıyarıya meydandaydılar. Meme başlarının incecik kumaşın altından birer düğme gibi belli olduğunu görebiliyordu. Kumaş, karnıyla kalçalarını sıkı sıkı sarıyordu. Öyle ki önden baktığında göbek çukuruyla kasıklarındaki kılların kabarıklığı hemen görülüyordu.

           Arkadan bakıldığında ise insanın aklını başından alacak bir manzara çıkıyordu ortaya. İncecik kumaş, çıplak kalçalarının arasına giriyor ve kilodu olmadığını açıkça belli ediyordu. Eteği de, o şahane bacaklarını olduğu gibi meydanda bırakırcasına, kalçalarının bir kaç parmak altında bitiyordu. Ayaklarına geçirdiği terliğe benzer yüksek topuklu ayakkabılar nedeniyle, daha da uzamış gibiydi bacakları.

           Cam kapıların arkasındaki gümrüklü alanda kocasının bavullarını arayışını izlerken, hayatından çok memnundu Suna. Bekleme salonunun ilgi odağı olmuştu doğal olarak. Emre dışarı çıktığında da ona doğru koşup, boynuna sarılmıştı.Böylece ona arkadan bakanlara ciddi bir darbe vurmuş olduğunun da bilincindeydi tabii. Kollarını böyle kaldırınca eteğinin daha da yukarılara çıkacağını, kıçının çıplak yanaklarının görüneceğini biliyordu. Oralarda dolaştığından emin olduğu aç erkek bakışlarının, adeta tenini yaktığını hissederek, uzunca süre öyle kaldı. Sonra Emre onu uzaklaştırıp beline sarıldı ve birlikte dışarıya, parkyerindeki otomobillerinin yanına yürüdüler.

           Havaalanı ile İzmir arasındaki 20 kilometrelik yolu katetmek, Suna için olduğu gibi, kocası için de haylı zordu. İki aylık sik açlığı başını döndürüyordu Suna'nın. Bu yetmiyormuş gibi, Havaalanı'ndaki küçük şovunun doğal sonucu olarak, aşırı tahrik olmuş durumdaydı.

           Direksiyonu kocasına bırakmış ve yanındaki koltukta arkasına yaslanıp oturmuştu. Bacakları iyice aralıktı. Eteği neredeyse beline kadar sıyrılmıştı. Amının alev alev yandığını hissediyordu. Emre ise yaklaşık iki ay süren kadınsızlık sonrasında karşılaştığı manzara nedeniyle kudurmuş gibiydi. Bir taraftan arabayı kullanmaya çalışıyor, bir taraftan da karısının başdöndürücü, sik kaldırıcı güzelliğini seyrediyordu. Pantolonunun önü, bir çadır gibi kabarmıştı.

           Suna, bu kadarıyla yetinemeyecek gibiydi. Bir elini götürüp, amının susamış bir ağız gibi açılmış dudaklarını okşamaya başladı. Gözlerini kocasının kalkmış sikinin yarattığı kabarıklıktan alamıyordu. İyice sulanmış, vıcık vıcık olmuştu amı. Sik istiyordu. Hem de biran önce.

           Öteki elini uzatıp Emre'nin sikini kavrayıverdi. Ateş gibi yanıyordu elinin altındaki sertlik. Dayanamayacaktı Suna. Titreyen parmaklarıyla kocasının fermuarını indirdi. İki aya yakındır hasret kaldığı şey, tüm sertliği ve sıcaklığıyla, artık elindeydi. Üst derisi iyice sıyrılmış, şişip mosmor kesilmiş başı meydana çıkmıştı. Tepesindeki küçük delikte beliren beyaz bir damla, akıl almayacak kadar iştah açıcı görünüyordu.

           Güpegündüz bir otoyolun üstünde olduklarını, çevrelerinde başka arabalar da olduğunu unuttu bir anda. Kocasının kucağına eğildi. Dilini uzatıp o damlacığı yaladı. Emre'nin tüm vücudunu titretmişi bu temas. Birden fışkırtmaya başladı. Koyu kıvamlı, neredeyse kaynama derecesine kadar ısınmış erkeklik sıvısının ilk salvosu yüzüne isabet etti Suna'nın.

           Telaşla ağzını açıp, dudaklarını o morarmış başın üstüne kapattı. İkinci salvo gırtlağına geldi. Kendinden geçmiş gibi emmeye başladı. Kocası durmak bilmeden fışkırtıyordu belini. O da, bir damlasını bile ziyan etmeden hepsini yutmaya çalışıyordu. Gözleri kararıyordu zevkten.

           Birden karnının içinde bir bomba patlamış gibi oldu. Başını iyice bastırıp ağzındaki sikin kocaman başını gırtlağına dayadı. Vücudu titriyor, dalgalanıyordu. Beli geliyordu onun da.

           Bir süre sonra başını kocasının kucağından kaldırdığında, yüzünde yorgun bir gülümseme vardı. Otoyolun en sağ şeridinde, son derece yavaş gitmekte olduklarını farketti. Emre'nin yüzü de, biraz rahatlamış bir ifadeye bürünmüştü şimdi. Suna koltuğunda geri yaslanıp gevşedi.

           Doğrudan doğruya, kocasının bürosuna yönelmişlerdi. Emre arabayı doğruca parkyerine sürdüğünde biraz şaşırdı Suna. Kafasında kendini, kocasını işe bırakıp eve dönmeye hazırlamıştı. Şimdi daha değişik bir durum çıkıyordu ortaya. Ama, Emre onu da elinden tutup arabadan indirdiğinde sesini çıkarmadı.

           Birlikte asansöre binip dokuzuncu kata çıktılar. Yedi kişi çalıyordu büroda. Hepsi dizilip kocasına hoşgeldin dediler. Sonra ikisi birlikte Emre'nin odasına girdiler. Kocası önce kapıyı içerden kilitledi, sonra da onu tuttuğu gibi büyük çalışma masasının yanına götürüp sırtından itti. Belinden yukarısı masadaki kağıtlara yapışmış kalmıştı. Eteği iyice sıyrılmıştı ve o başdöndürücü kalçaları, olduğu gibi meydandaydılar.

           Sonra Emre onun arkasında diz çöktü ve başını, o şahane yuvarlakların arasına gömdü. Dudakları bir anda Suna'nın amının dudaklarına yapıştılar. Dili içeri kayıp oynamaya başladı. Zevkten çıldıracak gibi olmuştu Suna. Vücudunun üst kısmını tümüyle masaya yapıştırmış, ayak parmaklarının ucunda olabildiğince yükselip, hazinelerini kocasının ağzına sunmuştu.

           Yaklaşık iki aydır bir başkasının dokunuşlarına hasret kalmış amının alabildiğince açıldığını hissediyordu. Beli gelmek üzereydi. Dayanamayacağını biliyordu.

           O anda kocasının dili, bızırını buluverdi. Birden bütün vücudu titreyip sarsılmaya, kalçaları sağa sola dalgalanmaya başladı. Sonra vücudu gevşerken Emre'nin ağzının amından uzaklaştığı hissetti. Kocası doğrulmuştu şimdi.

           Başını çevirip, yarı baygın gözlerle onun pantolon kemerini çözmesini ve kiloduyla birlikte dizlerine kadar indirmesini seyretti. O hasret kaldığı sik, yine taş gibi sertleşmiş, içine girmeye hazır bir haldeydi. Sonra Emre arkadan sokuldu ona.

           İki el kalçalarını kavrarken, ateş gibi yakan bir teması da, amının dudaklarında hissetti. Sanki mümkünmüş gibi, daha da açıldı amının dudakları ve kocasının sikini adeta içine çekti. Sonunda olmuştu işte. Bu kadar bekledikten sonra, nihayet bir sik girmişti içine. Bir anda beli gelmeye başladı. Tüm vücudu, yine dalga dalga olmuştu. Daha kendine tam gelemeden, kocası onu sikmeye başladı. Herşey bitip içindeki sik tohumlarını rahminin ağzında püskürtmeye başlayana kadar da, üç kez daha geldi beli.

           Eve döndüğünde, son derece mutluydu Suna. Haksız sayılmazdı. Hasretle beklediği kocası gelmişti işte. Ve gün, isteyebileceğinden de çok daha güzel başlamıştı. Onun hasret kaldığı sikini emmiş, kendini yalatmış ve sikilmişti. Altı kere de belini getirmişti bu arada. Üstelik daha öğlen bile olmamıştı.

           Emre şirketteki işlerini bitirip akşam eve geldikten sonra olabilecekleri düşünmek bile tahrik ediciydi. Zaman geçirmek ve yorgun düşmüş vücudunu dinlendirmek için, bir jakuzi iyi gelirdi her halde.

           Emre telefon ettiğinde saat dörde geliyordu ve Suna, hala jakuzide yatıyordu. Geniş yuvarlak küvetin çeşitli yerlerinden gelen basınçlı su dalgaları hem gerçekten vücudunu dinlendirmişti hem de yeniden huylanıp, tahrik olmasına neden olmuştu.

           Elini uzatıp yanındaki sehpanın üstünde durmakta olan telsiz telefonu aldı. Kocasının sesini duyduğunda da hafifçe yan dönüp, bir süreden beri kalçasına gelmekte olan su huzmesini tam apış arasına getirdi. Şimdi amının dudaklarına denk gelen yüksek hızlı titreşimin, önce karnının içine, oradan da beynine dağıldığını hissediyordu.

           "Bu akşam biraz yaramazlık yapalım..." diyordu kocası telefonda. "Dışarda yemek yiyelim, sonra da ya bir bara gideriz, ya da bir gece kulübüne gidip biraz dansederiz. Ne dersin..?"

           Bundan daha güzel bir teklif olamazdı. Çünkü kocasının önerdiğini yapmak, gerçekten de "tam" bir tatmin demekti Suna için. Güzelliklerini gösterecek, çevresindeki sikleri kaldırıp tahrik olacak, sonra da kocasına verip doyuma ulaşacak olduğu anlamına geliyordu bu.

           Saat altıya doğru jakuziden çıktı. Yedi olduğunda ise dışarı çıkmak üzere hazırlanmış, Emre'yi bekliyordu. Beyaz ipekten, kolsuz bir bluz giymişti. Düğmeleri yoktu buluzun. Ön tarafta etekleri biraz uzundu ve bunlar birbirine bağlanıp düğümleniyordu. Memelerinin arası, aşağıya kadar çıplaktı. Karnı da meydandaydı. İncecik, yarı saydam kumaşın altından memeleri, tüm hatlarıyla belliydiler. İnsan biraz dikkat edince, meme başlarının koyu pembeliğini bile farkediyordu.

           Kısacık eteği de siyah ipektendi. Aslında ona etek demek de biraz zordu galiba. Yalnızca incecik ve kaygan bir kumaş parçasından ibaretti. Bele dolanıyor, sonra da, dev bir çengelli iğneyle tutturuluyordu. Kumaş ön tarafta birbirinin biraz üstüne biniyordu ama, Suna biraz dikkatsizmiş havası vererek oturduğunda, burayı, beline kadar çıkan acımasız bir yırtmaca dönüştürebiliyordu.

           Arkadan bakan biri ise kıçında kilot olmadığını hemen anlayabilirdi. İncecik kumaş, kalçalarının başdöndürücü yuvarlaklarının arasına giriyordu hafifçe. Ayaklarına da, bileklerine kadar çıkan incecik siyah deri bantlardan yapılmış, alabildiğine yüksek topuklu dekolte ayakkabılarını geçirmişti.

           Kocası eve gelip onu gördüğünde gözleri parladı. Sonra o da duşa girip yıkandı, üstünü değiştirdi ve evden çıktılar. Emre, Kordon'daki bir balık lokantasında yer ayırtmıştı. Eskiden de sık sık gittikleri bir yerdi burası. Şef onları kapıda karşılayıp bahçenin en köşesindeki masalarına götürdü. Herzamanki gibi oturdular. Yanyana ve yüzleri diğerlerine dönük olarak.

           Suna burada oturduğunda, görüş alanı içindeki herkesin masanın altını yani bacaklarını görebildiğini biliyordu. Doğaldır ki, kocası da biliyordu bunu. Gerçi aralarında bu konuyu hiç konuşmamışlardı ama, burası Suna'nın özel "gösterme" yerlerinden biriydi. Üstelik, ikisi yanyana oturdukları için, bakan herkesi ve onların yüzlerinde beliren ifadeleri de görebiliyorlardı. Bu da Suna'ya müthiş bir zevk veriyordu tabii.

           O akşam da aynen öyle oldu.Yemeklerini bitirip kalkana kadar, çevredeki erkekler içinde, Suna'nın durmadan hareket eden, kah üstüste atılıp kah yarı aralık duran bacaklarının arasına dalıp kaybolmamış hiç bir erkek kalmamıştı. Hatta bir kaç kadın da takılmıştı bu müthiş manzaraya.

           Sonra kalkıp Alsancak'taki bir gece kulübüne gittiler. Yemek boyunca içtikleri şaraplar Suna'nın başının hafifçe dönmesine neden olmuştu. Yine her zaman olduğu gibi bara gidip, yüksek taburelerin üstüne oturdular. Artık viski zamanı gelmişti.

           Bar oldukça kalabalıktı.Böyle oturduğunda, Suna'nın eteği kaybolmuş gibiydi. Bacakları olduğu gibi meydandaydı. Yalnızca kasıkları görünmüyordu. Bar, içki almaya gelip gidenler nedeniyle, her zaman yoğun trafiği olan bir yerdi. Gece kulübünde bulunup da, bara gelmeyen kimse yok gibiydi. Suna'yı gören de, sanki bir daha oradan ayrılmak istemiyordu.

           Hele dört arkadaştan oluşan bir grup vardı ki, yanlarından kımıldamıyorlardı. Suna hayatından çok memnundu. Yalnızca oturuyor ve vücudunun her tarafında dolaşıp duran aç gözlerin keyfini çıkarıyordu, o kadar. Siker gibi bakıyorlardı herifler, doğrusunu söylemek gerekirse. Bunu farketmemek olanaksızdı.

           Kocası da durumu farkediyor olmalıydı herhalde. Ama halinden memnun görünüyordu Emre. Burada Suna'nın dikkatini çeken bir durum vardı. Daha önceden de benzer şeyler yaşamışlardı Emre'yle. Yine de, bu seferki öncekilerden değişikti. Olayın daha bir içinde gibiydi kocası. Herhalde Suudi Arabistan'da geçen iki aylık süre onu da etkilemişti. Üç gün sonra geri döneceğini biliyor ve bu süre içinde mümkün olduğu kadar çok şey yaşamak istiyor olmalıydı.

           Suna kocasını o kadar çok seviyordu ki. Onu mutlu etmek için elinden geleni yapardı tabii. Madem ki bu üç günlük süreyi yoğun yaşamak istiyordu Emre, o halde ona yardımcı olmalıydı.

           Bar taburesinde kımıldanıp, eteğinin biraz daha sıyrılmasına, biraz daha açılmasına neden oldu. Adamların gözlerine, doyumsuz bir manzara sunmuştu artık. Ama en büyük darbeyi, kocasıyla dansa kalkarken indirdi Suna. Hafifçe yan dönerek öyle bir indi ki tabureden, amına kadar gösterdi adamlara. Sonra da, kalkmış sikleri orada öylece bırakarak, piste doğru yürüdü kalçalarını kıvıra kıvıra.

           Son derece tahrik olmuştu yine. Pistte, çalan slow müziğin ritmine kendini uydurup vücudunu Emre'ye yasladığında, onun da pek farklı durumda olmadığını farketti hemen. Kocasının siki de kalkmış, taş gibi olmuştu. Birden vücuduna değmeye başlayan bu ateş gibi sertlik başını döndürdü. Karnını iyice bastırdı üzerine. Kollarını Emre'nin boynuna doladı ve bu müthiş anın zevkini çıkarmaya koyuldu.

           Birşey konuşmuyorlardı kocasıyla. Ama ikisi de, diğerinin her şeyin farkında olduğunu anlıyordu. Kim bilir, belki de konuşmamak daha doğruydu bu durumda. Hele şimdi.

           O adamların siklerini kaldırmaktan aldığı haz, Emre'nin, sıcaklığıyla karnını yakan sikinin verdiği hazla birleşmişti. Amının alabildiğine sulandığını hissediyordu. Pistte öylece dönerken, yaptığının giderek dans olmaktan çıktığının, daha çok ayakta sikişmeye dönüştüğünün de bilincindeydi ama, buna aldırmıyordu bile.

           Kalçaları kıvrılıp dalgalanıyordu. Gözucuyla, adamların seyretmekte olduklarını farketti. Bu daha da tahrik edici gelmişti ona. Başını geri atıp, dudaklarını kocasının ağzına verdi. Birbirlerinin içini boşaltmak ister gibi, hırsla öpüşmeye, daha doğrusu emişmeye başladılar. Başı dönüyor, gözleri kararıyordu.

           Onları kendilerine getiren, müziğin hızlanması oldu. Elele tutuşup bara geri döndüler ve küçük bir sürprizle karşılaştılar. Başkaları oturmuştu yerlerine. Suna çantasını eline aldı ve orada barın önünde ayakta durdular. Bu arada Emre iki viski daha söylemişti.

           Suna eskisi kadar memnun değildi hayatından. Oturamadığı için gösteremiyordu da. Üstelik iyice kalabalık olmuştu barın önü. Birden, az önceki adamların, kalabalığı yarıp onların yanına sokulduklarını gördü. Hesapta onlar da, barın önünde ayakta duruyorlardı şimdi. Ama o kadar yakınındaydılar ki, Suna onların vücut ısılarını bile hissedebiliyordu.

           Bu arada da, taburede otururken bacaklarını didik didik eden gözleri yine devredeydi tabii. Ama bu sefer hedef, bluzunun içinde kıpır kıpır oynayan, yarı çıplak memeleriydi. Adamların bakışlarının yakıcılığıyla ürperdiğini ve meme başlarının giderek sertleşip büyüdüğünü hissediyordu Suna. Artık, incecik kumaşın altından birer düğme gibi ortaya çıkmıştı meme başları... Böyle olunca da, adamların bakışları daha da aç, daha da yakıcı hale gelmişti. Bu da Suna'yı alabildiğine tahrik ediyordu tabii. Sonra hiç beklenmedik bir şey oldu.

           Adamlardan biri, ısmarladığı içkiyi alabilmek için, Suna'yla Emre'nin arasından bar tezgahına eğildi. Bunu yaparken, bir eliyle de Suna'yı sırtından tutuverdi. Ateş gibi yakan bu temas, Suna'nın tüm vücudunun ürpermesine neden oldu. Kasıklarına, sanki mümkünmüş gibi, eskisinin bir kaç katı kan dolduğunu farketti. Amı bir nabız gibi atıyordu. Temas yalnızca bir kaç saniye sürmüştü gerçi ama, aklını başından almaya da yetmişti işte.

           Şaşkınlık içindeydi Suna. Şimdiye kadar yalnızca kendini göstermekle yetinmişti. Hiç bir erkek, böyle kısacık bir süreyle ve masumane amaçla da olsa, dokunmamıştı ona. Yalnızca seyredilmek, her zaman yeterli olmuştu onun için. Ama şimdi bambaşka bir şey yaşamıştı.

           Başı dönüyordu. Gözlerini kaldırıp adama baktı. Bir an için gözgöze geldiler ve Suna adamın her şeyi anladığını farketti birden. Bu onun, daha da çok tahrik olmasına neden oldu yalnızca.

           İkinci dokunuşu kalçasında hissetti Suna. Arkasında duran iki adamdan birinin eli, kazayla olmuş gibi kalçasına değmiş ve orada sanki ateşten bir iz bırakmıştı. Bunun etkisini atlatamadan da bir daha ve bir daha değmişti el.

           Suna, vücudunun tepki vermesini engellemeye uğraşıyordu. Tanrım, ne oluyordu böyle? Kendini kontrol etmeye çalıştığı sırada da, asıl öldürücü temas geldi. O bir kaç kez kalçasına dokunan el, bir anda kıçının yuvarlaklarından birini avuçlayıverdi.

            Vücudu titremeye başlamıştı Suna'nın. Bunu, kalçasını avuçlayan adamın da hissetmemesine olanak yoktu. Nitekim birden cesaretlenmişti o da. Hafif hafif okşamaya başladı elinin altındaki o başdöndürücü yuvarlaklığı. Parmakları, eteğinin incecik ve kaygan kumaşıyla birlikte, kıçının yarığında dolaşıyorlardı. Suna'nın gözleri kararıyor, bacakları güçsüzleşiyordu. Neredeyse beli gelecekti. Eğer adam istese, o anda ve oracıkta sikebilirdi onu. Bunu engelleyemeyeceğinin farkındaydı Suna. Engellemek ne kelime, böyle bir şeyi istiyordu da.

           Bir elini götürüp, önünde durmakta olan kocasının kolunu, sıkı sıkı tuttu. Yanakları kızarmıştı.Emre'nin olup bitenlerden haberi bile yoktu tabii. Karısının, içindeki sikilme isteğini bütün açıklığıyla dışa vuran yüzünü, hayranlık ve şehvetle seyrediyordu.

           "Hadi artık eve gidelim..." dedi birdenbire.

           Bu teklif Suna'la ilaç gibi geldi. Burada biraz daha dursalar, neler olabileceğini bilmiyordu. Hiç bırakmadı kocasının kolunu. Kalabalığı yarıp dışarı çıkarlarken de, dönüp adamlara son bir kez bakmadan edemedi. Dört çift alev alev göz bakıyordu ona. Hallerinden, hepsinin de üzüldükleri belliydi.

           İçki içecekleri için zaten taksiyle gelmişlerdi. Gece kulübünün önünden yine bir taksiye bindiler. Suna, eve kadar olan 25 dakikalık yol boyunca dayanabilmek için büyük güç harcamak zorunda kaldı. Eğer taksi şoförü yaşlı ve geveze biri değil de genç bir erkek olsaydı, yol boyunca ona da gösterip, akşamı daha güzel kapatacaktı.

           Eve girdiklerinde, daha salonda yere yatırdı kocası onu. Pantolonunu yırtar gibi çıkardı ve Suna'nın üstüne atlayıp, hiç bir ön hazırlığa gerek duymadan sikini onun vıcık vıcık sulanmış, alev alev yanmakta olan amına soktu.

           Sabaha kadar sikiştiler o gece. Ne Emre doymak biliyordu, ne de Suna. Arada biri yorulacak olsa, öteki hemen onu yeniden tahrik etmek için elinden geleni yapıyordu. Gün ağarırken, bitap düşüp uyuya kaldılar.

           Suna ertesi gün uyandığında öğlen olmuştu. Kocası daha erken kalkıp şirkete gitmişti tabii. Yataktan kalkıp tembel tembel gerindi. Sonra da, bir gün önce olduğu gibi yine jakuziye attı kendini ve yorgun vücudunu basınçlı su huzmelerinin okşamalarına bıraktı. Hafifçe yan dönmüş, kalçalarının, akşam gece kulübünde, hiç tanımadığı bir adam tarafından ellenip okşanan yerlerini, su huzmelerinden birinin önüne getirmişti. Gözleri kapalıydı. İçi titriyor, tüm yorgunluğuna rağmen, büyük bir sikilme isteğinin tüm benliğini kapladığını hissediyordu.

           Emre telefon ettiğinde, bir gün önce olduğu gibi, hala jakuzideydi. Kocası o akşam sinemaya gitmeyi teklif ediyordu bu sefer de. Öyle ya, günlerden perşembeydi o gün. İzmir için ölü bir gün demekti yani. İnsanlar eğlenme işini Cuma ve Cumartesi akşamlarına bırakıp, perşembeyi dinlenerek geçiririlerdi genellikle. Suna, kocasının her şeye rağmen dışarı çıkmak istediğini anlıyor, bunun nedenini de kavrıyordu.

           Sinemaya gitmek fikri de, hiç yoktan iyiydi tabii. Arabayı parkettikleri yerden sinemaya gidip gelene kadar sokaklarda, film başlayana kadar da fuayede birilerinin sikini kaldırabileceğinden emindi Suna.

            Kocası geldiğinde, mutfakta hafif birşeyler atıştırdılar. Dışarı çıkmadan önce de, Emre'nin ısrarıyla, peşpeşe ikişer viski yuvarladılar. Sonunda yine bir taksi çağırıp evden çıktılar. Suna "gösterme" ve "sik kaldırma" şansına, yalnızca sınırlı süreyle sahip olacağını düşündüğü için, kelimenin tam anlamıyla "öldürücü" giyinmişti o akşam. Bu sınırlı süreyi alabildiğine değerlendirmek istiyordu.

            Siyah penye büstiyeri memelerinin hemen altında bitiyor, karnını oduğu gibi açıkta birakıyordu. Oldukça boldu büstiyer. Memelerini sarmıyor, yalnızca örtüyordu. Uçuk mor eteği de penyeydi. O da hafifçe bol ve alabildiğine kısaydı. Ayaklarına, hiç yokmuş gibi görünen düz sandaletler giymişti.

           Kocası taksi şoförüne gidecekleri yerin adresini söylediğinde biraz şaşırmıştı Suna. Orada sinema olduğunu bilmiyordu doğrusu. Sinemanın önünde durduklarında da daha çok şaşırmıştı tabii. Ama taksiden inene kadar ağzını açmadı. Emre onu elinden tutkup sinemanın girişine doğru yürüdüğünde ise yalnızca onun yüzüne meraklı bakışlarla bakmakla yetindi.

           "İşte sürpriz bu..." dedi kocası.

           Erotik filmler gösteren bir sinemaydı burası. Suna hayatında böyle bir yerin kapısından bile girmemişti. Girişte, durmuş afişleri seyreden bir kaç erkek müşteri vardı ve bunların hepsi de, Suna'yla Emre'nin içeri girmesiyle birlikte afişleri bırakmış, Suna'yı seyretmeye başlamışlardı tabii.

           Bilet gişesinin üstünde, filmlerin hiç ara vermeksizin sürekli gösterildiği yazılıydı. Emre iki bilet aldı ve gişenin hemen yanındaki kapıdan karanlık salona girdiler. Perdenin iki yanındaki güçlü hoparlörlerden gelen inlemeler kulaklarına doldu.

           Kendilerine bir yer bulabilmek için, bir süre orada durup, gözlerini içerinin karanlığına alıştırmaları gerekiyordu. Suna gözlerini perdedeki grup seksten alamıyordu. Büyük bir odadaki bir çok insan, hep birlikte sikişiyorlardı. Neden sonra kocasının elini tuttuğunu hissederek ona döndü. Sessizce yürüyüp, oldukça küçük salonun ortalarındaki bir sıraya oturdular. Bir süre sonra gözleri karanlığa iyice alışmıştı Suna'nın. Perdede de sikiş bitmişti ve şimdi yalnızca iki kadın arasındaki sohbet yer alıyordu.

           Suna meraklı gözlerle çevresine bakındı. Pek kalabalık değildi küçük salon. Ama ondan başka kadın olmadığını hemen farketti. Tek başlarına ve birbirlerinden oldukça uzak oturan tek erkekler vardı genelde. Onların oturduğu sırada da, Suna'dan iki koltuk ötede bir adam oturuyordu.

           Şöyle bir gözucuyla ondan tarafa baktığında, adamın da perdeyi bırakmış onu, daha doğrusu oturunca kaybolan eteğinin olduğu gibi meydanda bıraktığı bacaklarını seyretmekte olduğu farketti. İşte bu hoşuna gitmişti Suna'nın. Öyle ya, adam perdedeki sikiş yerine onu seyretmeyi yeğliyordu.

           Kocasına baktığında, onun da durumun farkında olduğunu anladı Suna. Karanlıkta birbirlerine gülümsediler sessizce. Bu konuda hiç konuşmuyorlar ama yine de birbirlerini anlıyorlardı.

           Bir süre sonra perdede yeni bir sikiş başlamıştı. Gerçi sikler ve amlar görünmüyordu ama, Suna bu sahnelerin gerçek sikiş sahneleri olduğuhu hissediyordu. Doğrusu heyecan vericiydi bu. Ama daha da heyacan verici olanı, yanındaki adamın artık yalnızca onu seyretmekte olmasıydı tabii.

           Amının sulandığını hissediyordu Suna.Emre'nin kolunu tuttu. Yine bakıştılar. Sanki içinden geçenleri anlamış gibi gülümsedi kocası. Sonra ondan taraftaki elini getirip çıplak bacaklarını okşamaya başladı. Vücudu bu temasın altında titredi Suna'nın. Bacakları, elinde olmayan bir hareketle aralandılar.

           Emre'nin eli bacaklarının arasına girdi ve yukarı, kasıklarına doğru kaymaya başladı. Bu iyice tahrik etti Suna'yı. Daha da araladı bacaklarını. Az sonra kocasının parmakları amının dudaklarını bulmuştu bile.

           Sırtını iyice arkaya yaslayıp biraz kaydı koltukta ve kalçalarını kenara kadar getirdi. İyice açtı bacaklarını ve her an biraz daha sulanıp alev alev yanmaya başlayan amını Emre'nin usta parmaklarına bıraktı. Bir elini alt taraftan büstiyerinin içine sokmuş ve kendi kendine, memesini okşamaya başlamıştı.

           Dikkatini tekrar filme vermek üzereydi ki, öbür yanındaki adamın kıpırdanmakta olduğunu sezdi. Gözlerini aç bir kurt gibi Suna'ya dikmişti adam. Kocasının ona yaptıklarının farkında olduğu belliydi. Suna onun kırk yaşlarında ve işçi kılıklı biri olduğunu gördü. Bakışları sabitleşmiş bir halde bacaklarına ve kocasının apış arasındaki eline dikilmişti.

           Suna adamın yüzüne bakmaktan kaçınıyordu nedense. Perdeye de bakmıyordu gerçi ama, başını hafifçe eğmiş, gözgöze gelmeden adamı seyrediyordu. O anda Emre'nin parmağı bızırını bulup oynamaya başladı. Küçük bir "ahhh" kaçtı Suna'nın ağzından. Hemen peşinden de, adamın ellerinin hareketlendiğini farkederek, daha dikkatli seyretmeye başladı.

           Pantolonunun önünü açıyordu adam. Sonra elini içeri soktu ve sikini dışarı çıkardı. Büyülenmiş gibiydi Suna. Kocasınınkinden bir haylı büyük ve kalındı adamın siki. En dibinden kavramış ve yukarı aşağı sıvazlamaya başlamıştı. Gözleri Suna'nın tümüyle meydanda olan çıplak bacaklarını, kocasının amındaki elinin hareketlerini didik didik ederek, otuzbir çekiyordu düpedüz.

           Dayanması zor bir şeydi bu. Suna, hiç olmadığı kadar tahrik olduğunun farkındaydı. Adam onu gözleriyle sikip otuzbir çekerken, o da gözlerini adamın sikinden alamıyor, o kocaman şeyi büyük bir açlıkla seyrediyordu.

           Sonra Emre ondan taraftaki elini tutup kendine çekti. Parmakları kocasının pantolonundan çıkardığı sikine değdiğinde içi titredi Suna'nın. Alev alev yanıyordu o da.

           Sanki biri alıp kaçıracakmış gibi bir duyguya kapılarak, parmaklarını çevresine sıkı sıkı doladı. Sonra da, hareketlerini adamınkilere uydurarak, okşamaya, sıvazlamaya başladı. Elindeki kocasının değil de adamın sikiymiş gibi geliyordu ona.

           Beyni patlayacak gibi olmuştu. Artık beli gelmek üzereydi. Karnının içindeki ateş, ayak parmaklarından kulaklarına kadar, vücudunun her yerine yayılmış gibiydi. Evlendiğinden bu yana, ilk kez başka bir sik görüyordu Suna. Hem de onun için kalkmış, onu seyrederek okşanıp sıvazlanan kocaman bir sik. Bundan o kadar büyük bir zevk alıyordu ki, sanki beli geldiğinde her şey bitecekmiş gibi, tüm gücünü kullanarak kendini tutuyor, bu anı mümkün olduğunca uzatmaya çalışıyordu.

           Vücudu artık koltuğun üstünde kıpır kıpırdı. Beli bükülüyor, kalçaları iki yana kıvrılıyor, koltuktan yükselerek amını kocasının eline bastırıyordu. Salonda bulunan başkalarının da dikkatini çekebilecek kadar gürültü çıkardığının da farkındaydı ama bunu umursamıyordu bile.

           Sonra müthiş bir şey oldu. Adam fışkırtmaya başladı. Koyu, kıvamlı, beyaz erkeklik sıvıları, o kocaman sikin ucundaki delikten havaya püskürmeye başladılar. İlk salvo, bacaklarını neredeyse sıyırarak salonun tahta zeminine düştüğü anda da, kocası fışkırtmaya başladı. Havada bir kavis çizen belleri önce elinde, sonra çıplak bacağının üstünde hissetti. Ama gözleri hala, o tanımadığı adamın kocaman sikinden fışkıran bellerdeydi. Bitmek, durulmak bilmiyordu. Adam sanki ellerini onun içinde fışkırtıyormuş gibi bir duyguya kapılmıştı. Öyle ki, tohumları tüm vücudunun içinden geçiyor ve beynine yapışıyormuş gibiydi.

           Birden beli gelmeye başladı Suna'nın. Vücudu dalga dalga sarsılıyor, gözleri kararıyordu.

           Bundan sonrası yine çok hızlı gelişti. Ayağa kalkan kocasının onun elini de tutarak kalkmaya zorladığının farkına varmak, biraz kendine gelmesine yardımcı oldu. Emre'nin peşinden çıkış kapısına yürürken bacakları vücudunu taşımayacakmış gibiydi.

           Doğru eve gittiler. Saat daha çok erkendi ama, hemen yatak odasına gidip soyundular ve sabahın erken saatlerine kadar sikiştiler. Uykuya daldığında, konuşacak halinin bile kalmadığını hissediyordu.

           Ertesi gün, yine öğlen saatlerinde uyandı Suna. Bir süre, sikiş yorgunluğunun vücuduna verdiği o hafif sızılı ama tatlı gevşekliğin tadını çıkardı. Bugün Emre'nin son günüydü. Ertesi gün öğlen saatlerinde, yeniden Suudi Arabistan'a uçacaktı kocası. Yani yeni bir ayrılık döneminin başlamasına çok az kalmıştı.

           Yalnızca çok sevdiği erkeğinden değil, belki de ondan daha çok sevdiği sikinden uzak kalacağını bilmek, Suna'nın içine tarifsiz bir hüzün veriyordu. Sonra akşam olup bitenleri hatırladı.

           Gözlerini kapattığında, sinemadaki adamın onu seyrederek otuzbir çekişinin, o kocaman sikinin, belinin fışkırışının görüntüleri beliriyordu beyninin içinde. Kocası geldiğinden beri geçen iki gün içinde, şimdiye kadar yaşamadığı şeyleri yaşamış, hiç bilmediği zevklerin tadına varmıştı. Yaşamına değişik ve yeni bir boyut gelmişti sanki. Hiç şikayetçi olamayacağı güzellikte bir boyut hem de.

            Birden o akşam evde, Emre'nin arkadaşlarına verecekleri parti geldi aklına. Yataktan fırladı.Bereket ki herkes yemekten sonra gelecekti. Suna önce bodruma inip küçük mahzenden yukarıya birkaç şişe şarap getirdi. Diğer içkilerden barda bol bol vardı zaten. Beyaz şarapları buzdolabına koydu ve kendini tekrar sevgili jakuzisine attı.

            Emre oldukça erken döndü eve. Önce birlikte birşeyler atıştırdılar. Sonra kocası duş alırken, Suna da hazırlanmaya koyuldu. Evlendiklerinden bu yana, Emre'nin tüm erkek arkadaşlarının ağzını sulandırdığını biliyordu. Bu akşam da öyle olacaktı tabii.

           Çırılçıplak soyunup aynanın karşısına geçti ve kendini hayran hayran seyretmeye koyuldu. Sinemadaki adam onu böyle görseydi ne yapardı acaba? Herhalde azgınlaşır ve işi yalnızca otuzbir çekmekle bırakmazdı. Suna biran için adamın kaba işçi ellerinin, vücudunda dolaştığını, memelerini avuçlayıp, kalçalarını, göbeğini okşadığını düşündü. Kasıkları yanmaya başlamıştı.

            Gözlerini kapayıp adamın o kocaman sikini düşündü. Onu elleyip okşamayı, ağzına alıp, yalamayı hayal etti biran. Adam onu böyle çırılçıplak yakalasa, herhalde hemen sikerdi. O kocaman sikin küçük amına girmesi düşüncesini çıldırtıcı derecede tahrik edici buluyordu Suna.

           Elini bacaklarının arasına götürüp, vıcık vıcık sulanmış amını avuçladı. Tanrım kendi elinin teması bile tüm vücudunun titremesine neden oluyordu. Kocasının banyodan çıktığını duymasa, parmaklarının yardımıyla oracıkta doyuma ulaşacaktı. Ama kendini toplamayı başardı.

           Bu akşam öldürücü olmayı koydu kafasına. Yalnızca beş dakika sonra giyinmiş ve yeniden aynanın karşısındaydı. Seçtiği gümüş rengi, ince askılı lame giysi, küçücük bir şeydi. Vücudunu sımsıkı sarmıyordu ama, bol da değildi. Kolları, omuzları, sırtının yarısı ve memelerinin arası meydandaydı. Eteği kalçalarını ancak örtebiliyordu. Ayaklarına da, giysinin kumaşıyla aynı renkte bir kaç banttan yapılmış, alabildiğine yüksek topuklu dekolte ayakkabılarını geçirmişti.

           İlk konuklar, saat dokuza doğru gelmeye başladılar. Yarım saat sonra da herkes gelmiş, geniş salon iyice kalabalıklaşmıştı. İçki su gibi akıyor, insanlar Emre'den Suudi Arabistan'la ilgili bilgiler almaya çalışırken, bir yandan da kafayı buluyorlardı.

            Kadın konuklar arasında gerçekten çok güzel olanlar da vardı tabii ama, erkeklerin ilgi odağı, tartışmasız Suna'ydı. Tüm gözler, yürüdüğünde, başdöndürücü bir biçimde çalkalanan kalçalarıyla, titreyip hafifçe sallanan yarı çıplak memelerinde, oturduğunda ise olduğu gibi meydanda olan bacaklarında düğümlenmiş gibiydi.

           Dikkatli ve şanslı olanlar, Suna'nın zaman zaman görünüp kaybolan apış arasını ve orayı süsleyen küçük bir tutam sarışın kılı bile görebiliyorlardı. Suna, doğaldır ki, son derece memnundu hayatından. Erkekler güzelliklerine takılıp tahrik oldukça o daha fazla tahrik oluyor, daha çok gösterip daha çok tahrik etmeye başlıyor ve böylece salondaki seks yüklü hava giderek yoğunlaşıyordu.

           Bir süre sonra siki kalkmamış erkek bırakmamıştı Suna. Tepeden tırnağa, sikilmeye hazır bir am haline dönüşmüş hissediyordu kendini. Kadın konuklar da durumun farkındaydılar tabii. Ama salondaki herkes, Emre Suna'yla evlendiğinden beri bunun böyle olmasına alışmıştı.

           Kadınların gözünde tipik bir "sikkaldıran" durdumundaydı Suna. Yalnızca o kadar. Şimdiye kadar hiç birinin erkeğine sulanmamış, onları ellerinden almaya kalkışmamıştı. O akşamki erkek konuklar arasından biri, Murat, ötekilerden biraz fazla düşmüştü Suna'nın içine. İlginçtir ki o da tesadüfen İzmir'de bulunuyordu o sırada. Şirketi iş aldığı için, yaklaşık bir yıl önce Sudan'a gitmişti Murat. Tıpkı Emre gibi, o da yalnızca bir kaç günlüğüne İzmir'deydı ve partiyi duyunca, arkadaşlara takılıp gelmişti.

           Suna, Murat'ın eskiden de böyle olduğunu, diğerlerinden biraz daha aktif biçimde ona takıldığını anımsıyordu. Ama bu akşamki kadar yoğununu hiç hatırlamıyordu.

           Önce, salonun neresinde olursa olsun, Murat'ın da yakınlarında olduğunu farketmişti. Alev alev yanan gözlerle sürekli onu seyrediyor, vücudunun her yanını bakışlarıyla didik didik ediyordu. Oturduğunda hep tam karşısında, gösterdiği güzellikleri en iyi seyredebileceği yerde oluyordu.

           Bunlar, Suna'nın da ona özel bir ilgi göstermesine neden olmuştu tabii. Gözleri Murat'ın pantolonunun önünde meydana gelen kabarıklığı yakaladığından beri, ona karşı daha da acımasız olmuştu. Sürekli içilen içkiler herkesin başını iyice döndürmüştü bu arada. Suna da, giderek daha cüretkar oluyordu.

           Bir ara Murat'la, salonun dip tarafında, karşılıklı duran iki koltukta oturmuşlar, içeriksiz bir konuşmaya dalmışlardı. Zaten içerikli birşeyler konuşamayacak kadar tahrik olmuş durumdaydılar ikisi de.

           Murat onun yüzüne bile bakmıyordu. Bakışları, hafif aralık duran bacaklarının arasında kaybolup gitmiş gibiydi. O da gözlerini, Murat'ın, artık pantolonunun altından iyice belli olan kalkmış sikinden alamıyordu bir türlü. Biraz daha araladı bacaklarını. Artık, iyice sulanmış amının hafifçe açılmış dudaklarını gösteriyordu ona.

           Konuşmayı da kesmişlerdi. Suna, salondaki kalabalığı da unutmuş gibiydi. Sonra birileri geldi yanlarına ve büyü bir an için bozuldu. Canı sıkılmıştı Suna'nın. Bu arada elindeki viski bardağının da boşalmış olduğu farketti.

           Kalkıp tazelemek için, salonun öbür köşesindeki Amerikan Bar'a yürüdü. Tezgahın üstündeki şişeler boşalmıştı. Raftakilerden birini almak için tezgahın arka tarafına dolandı. Tam bardağına viski koyuyordu ki, elinde boş bardağıyla Murat yanında bitiverdi.

           Bir an göz göze geldiler. Sonra Murat ona iyice sokuldu. Suna, az önce gözlerini bir türlü alamadığı kalkmış sikin bir anda kalçasının üst kısmına yaslandığını hissederek titredi. Aradaki bütün kumaşlara rağmen onun alev alev yakan sıcaklığını teninde hissediyordu. Başı dönmeye başlamıştı. Az kaldı viski şişesini elinden düşürüyordu. Şişeyi tezgahın üstüne koyup, bir elinin parmaklarıyla uzun boynunu kavradı. Tıpkı bir siki tutar gibi tutmuştu şişenin boynunu.

           Murat biraz daha sokuldu ona. Şimdi siki vücutlarının arasına sıkışıp ezilmişti. Suna parmaklarını hafifçe gevşetip, şişenin boynunu yukarı aşağı sıvazlamaya başladı. Ne Murat'a bakıyordu, ne de hareket halindeki kendi eline. Gözleri salona dönüktü, ama hiç bir şey görmüyordu o anda. Amı sanki devamlı su damlatan bir çeşmeye dönüşmüştü.

           Birden Murat'ın elinin arkadan gelip bacaklarının arasına girdiğini hissederek sarsıldı. Bacakları elinde değilmişcesine aralandılar. Murat'ın eli yukarı, apış arasına doğru çıktı ve bir parmağı, amının susamış bir ağız gibi açık duran dudaklarının arasına girip oynamaya başladı.

           İçinde bir top patlamış gibi oldu Suna'nın. Daha parti başlamadan önce, aynanın karşısında kendini seyrediyorken başlayan tırmanışı zirveye ulaştırmak için, Murat'ın parmağının küçücük bir teması bile yetmişti. Beli geliyordu. Parmakları, viski şişesinin boynuna sım sıkı yapışmıştı. Onları birbirinden uzaklaştıran, içkileri biten başka bir grubun bara gelmesi oldu. Böylece Suna da, biraz kendine gelmeyi başardı.

           Biraz fazla ileri gitmişti galiba. Araştıran gözlerle çevresine bakınıp, olanları farkeden kimse olup olmadığını anlamaya çalıştı. Herkes kendi havasında görünüyordu. Rahatladı ve fazla uzakta olmayan kocasının yanına gitmek için Murat'dan uzaklaşıp barın arkasından çıktı.

           Yürürken, bacaklarının arasının sırısılklam ıslak ve yapış yapış olduğunu hissetti. Yönünü değiştirip içeriye banyoya doğru gitmeye başladı. Kendine biraz çekidüzen vermesi gerekiyordu galiba. Biraz uzunca kaldı banyoda Suna. İşe bacaklarının arasıyla amını temiz bir havlu bulup kurulamakla başlamıştı. Klozetin kapağı üstüne oturmuş kurulanırken amının görüntüsü başını döndürdü.

            Her zaman, yalnızca kasıklarının üst tarafında makasla düzeltilmiş bir tutam kıl bırakır, geri kalan kısımları özenle tertemiz, pırıl pırıl yapardı. Şimdi alabildiğine kan dolup şişmişti amının dudakları. Onu bile tahrik edecek bir biçimde aralık ve davetkardılar.

            Ohhh nasıl da sikilmek istiyordu canı. Ama daha konukların gitmesine, kocasıyla başbaşa kalmasına çok zaman vardı. Aklına barın arkasındaki küçük macera geldi. Murat'ın dimdik sikinin temasını hala hissediyor gibiydi. Orta parmağıyla amının dudaklarının iç taraflarını okşamaya başladı. Tıpkı az önce Murat'ın yaptığı gibi. Aynı anda banyonun kapısı vuruldu.

           "Suna..." dedi biri dışardan, "Açsana kapıyı... Benim..."

           Murat'ın sesini tanımıştı Suna. Tanrım kapının önündeydi. Tam onu, vücuduna yaslanan kalkmış sikini, amının dudakları arasında dolaşan parmağını düşünerek kendini okşarken hem de... Birden beli geldi. Derin bir "ahhhh" kaçtı ağzından. Sonra da küçük küçük inleyerek sakinleşmeye başladı. Murat hala kapıyı vuruyor, ondan açmasını istiyordu.

           Ama Suna bunu yaparsa ne olacağını biliyordu. İçeri girecek ve onu sikecekti Murat. Bunu engelleyemeyeceğinin bilincindeydi. Engelemek ne kelime, aslında Murat'ın onu sikmesinden daha çok istediği hiç bir şey yoktu o anda.

           Ama kendine hakim olmaya çalışıyordu. Şimdiye kadar hiç böyle bir şey yapmamış, kocasına hep sadık kalmıştı. Bu durumu bozmaya cesaret edemiyordu. Sesini çıkarmadan oturmayı sürdürdü klozet kapağının üstünde. Ta Murat'ın umudunu kesip gittiğinden emin olana kadar.

           Yeniden salona döndüğünde, konukların bir kısmının bahçeye çıkmış olduklarını gördü. Murat, bereket versin ortalıkta yoktu. Herhalde o da bahçedeydi. Bara gidip kendine yeni bir viski aldı Suna. Banyodan çıkarken, artık biraz daha uslu olmaya karar vermişti ama, salondaki erkeklerin siker gibi bakışlarını yeniden üstünde hissetmek, bu kararını unutmasına eden olmuştu hemen. Kısa bir süre sonra yine baştan çıkarıcı, sik kaldırıcı Suna oluverdi.

           Aradan yarım saat geçip de, bahçede neler olup bittiğini merak edip dışarı çıkmaya karar verdiğinde ise yeniden alabildiğine tahrik olmuş bir durumdaydı. Bu arada yuvarladığı iki bardak viski de, hareketlerinin biraz daha rahatlaşmasına, neredeyse sınırları zorlama noktasına gelmesine neden olmuştu tabii.

           Bahçede ilk gözüne çarpan, varendadaki rahat koltuklarda oturanlar oldu. Oraya doğru yürürken, gözleri de, yalnızca salonun pencerelerinden gelen ışıkla aydınlanan detayları seçmeye başlamıştı. Toplam altı koltuk vardı varendada. Hepsi doluydu. Koltuklardan birinde oturan arkadaşlarından biri, karısını da kucağına oturtmuştu. Koyu bir sohbete dalmış gibiydiler.

           Suna biraz daha sokulduğunda, en kenardaki koltukta Murat'ın oturmakta olduğu farketti. Avını bulmuş bir avcı gibi, o tarafa yürüdü Suna. Kalçaları, her zaman olduğundan biraz daha çok çalkalanıyordu sanki.

           Gözgöze geldiler Murat'la. Suna tam onun karşısına geçip, varendanın korkuluğuna yaslandı. Oturanların sohbeti sürüyordu ama Suna'nın dinlediği bile yoktu. Aklında yalnız bir tek şey vardı şimdi. Murat'ın o aklını başından alan sikini yeniden kaldırmak. Bunun fazla zamanını almayacağından emindi. Erkeğin gözleri vücudunu didik didik ederken, o da, gözlerini tek bir noktaya dikmiş bekliyordu.

            Açık renk pantolon kumaşının altındaki kabarıklık belirginleşmeye başladığında ise öldürücü darbeyi indirmeye karar verdi. Murat'a arkasını dönüp eğildi ve kollarını varenda korkuluğuna dayadı. Bahçedeki çiçeklere bakıyormuş pozlarındaydı şimdi. Böyle durduğunda eteğinin iyice sıyrıldığını, kıçının çıplak yanaklarının erkeğin gözleri önünde olduğunu biliyordu. Bir süre öyle durdu ve sonra doğrulup yine yüzünü döndü Murat'a.

           Hedefe yönelttiği tek bir bakış, amacına ulaşmış olduğunu kanıtlamaya yetmişti. Çadır gibi olmuştu Murat'ın pantolonu. Suna'nın amı ateş gibi yanmaya başlamıştı yine. Kasıkları sırılsıklamdı.

           Birden Murat'ın ona birşeyler söylemekte olduğunu farketti. O kadar yavaş sesle konuşuyordu ki, duymak için onun yanına sokulması gerekti.

           "Ayakta kaldın yavrum..." diyordu Murat, "Gel sen de benim kucağıma otur hadi..."

           Suna'nın itiraz etmesine zaman tanımadı bu arada. Ateş gibi yanan eliyle onu elinden tutmuş, kendine doğru çekmişti bile. Suna kendini, yüzü diğerlerine dönük olarak Murat'ın kucağında buluverdi. Aynı anda kalçalarının altındaki o müthiş sertliği de hissetti. Adam onu kalkmış sikinin üstüne oturtuvermişti işte.

            Daha ne olduğunu anlayamadan, Murat'ın ellerinden birinin eteğinin arka kısmını yukarı çektiğini farketti. Göz açıp kapayana kadar kısa bir sürede, adamın kucağındaki kıçı çıplak kalmıştı. Sonra belinden tutup onu biraz oynattı Murat. Sonunda amının sıkrılsıklam ve şişmiş dudakları, adamın taş gibi sikinin tam üstüne geldiler. Artık arada yalnızca, Murat'ın pantolon kumaşı kalmıştı.

           Aman tanrım, neler yapıyordu bu adam böyle. Suna içinde birden patlak veren yangını kontrol altında tutmaya çalışarak, diğerlerine baktı. Hiç kimse onlarla ilgilenmiyor gibiydi. Kendini biraz bıraktı. Aynı anda da, altındaki o alev alev yanan sikin, pantolon kumaşıyla birlikte amının dudakları arasına kaydığını hissedip çıldıracak gibi oldu.

            Kalçaları kendiliğinden oynamaya, belli belirsiz hareketlerle sağa sola, öne arkaya bükülmeye başladılar. Çılgın bir şeydi bu. Kendini tutamıyordu Suna. Birden beli gelmeye başladı. Vücudu öyle bir sarsılıyordu ki, eğer Murat onu sıkı sıkı tutmasa, herkes ne olup bittiğini anlayacaktı.

           Sonra duruldu. Ama çok kısa sürdü bu. Murat'ın aşağıdan bir küçük bastırması, kanının yeniden tutuşmasına neden oldu hemen. Yeniden haraketlendi kalçaları. Am suları Murat'ın pantolonunu öyle bir ıslatıp kayganlaştırmıştı ki, şimdi adamın kocaman olmuş siki daha fazla girmişti amının dudakları arasına. Gerçekten sikişiyor gibiydiler sanki. Bereket fazla dayanamadı Murat. Yoksa herkes olup bitenleri anlayacaktı.

           Suna onun vücudunun birden kasıldığını hissetti. Pantolonunun içinde getiriyor, tohumlarını üstüne başına fışkırtıyordu. Bu Suna'yı da iyice uçurdu. Bir kez daha geldi beli onun da. Öylece kaldı adamın kucağında.

           Ne kadar zaman geçti, tam bilmiyordu Suna. Ama bacaklarının vücudunu taşıyabileceğini hissettiği zaman yavaşça kalktı Murat'ın kucağından. Araştıran gözleri, hemen adamın pantolonunun önündeki kocaman ıslaklığı yakaladılar. Am suları, koca bir bardak su dökülmüş kadar ıslatmıştı Murat'ın pantolonunu. Eğer onu böyle bırakıp giderse, insanlar her şeyi anlayabilirlerdi.

           Birden koltuğun yanındaki sehpada durmakta olan viski bardağını gördü Suna. Tepeleme doluydu. Onu eline aldı ve sonra da kaza olmuş gibi, bir anda Murat'ın üstüne döküverdi. Meydana gelen karışıklık sırasında da, hemen sıvıştı oradan.

           Verandadan yalnızca bir kaç metre uzaklaşmıştı ki, kocasıyla karşılaştı. Bu kadar yakında mıydı Emre? Acaba Suna'yı, Murat'ın kucağında otururken görmüş müydü? Neler olup bittiğinin farkında mıydı kocası? En azından hiç bir şey belli etmiyordu.

           "Murat'ın üstünü başını batırdın galiba..." dedi.

           Dondu kaldı Suna. Acaba onun kucağına viski döktüğü için mi böyle söylüyordu kocası? Yoksa böyle bir hileye başvurmasına neden olan esas lekeyi mi kastediyordu?

           Cevap vermedi Suna. Banyoya gitmek istiyordu yine. Kendini biraz toplaması gerekiyordu. Hem dış görüntüsü hem de kafasının içi açısından. Tam Emre'ye arkasını dönüp gidecekti ki, birden onun pantolonunun önünde meydana gelen kabarıklığı farketti. Tanrım, kocasının siki kalkmış. kocaman olmuştu. İçini yeni bir ateşin bastığını hissetti. Ama yine de orada öylece durup kalamadı. Hızlı adımlarla içeriye, banyoya doğru yürüdü.

           Başı dönüyordu. Banyo aynasını çevreleyen güçlü ışıkların altında, yanaklarının iyice kızarmış olduğunu görebiliyordu Suna. Tanrım, neler oluyordu? Ne yapmıştı böyle? Neredeyse sikişmişti Murat'la. Biraz ölçüyü kaçırmıştı bu sefer galiba. Ama kendini tutamamıştı işte. Öyle de güzeldi ki.

           Olup bitenleri hatırladıkça yeniden tahrik oluyordu. Elini eteğinin altına sokup amını avuçladı. İçinin daha da titremesine neden oldu bu temas. Aynı anda kapıya vurulduğunu duydu.

           "Aç Suna, benim..." dedi Emre'nin sesi.

           Bir süre önce yine banyodayken kapıya Murat da gelmişti. Ama açmaya cesaret edememişti Suna. Bu sefer farklıydı durum. Dışardaki kocasıydı. Kapıyı açtı ve Emre içeri süzülüp arkadan kilitledi. Bir süre birbirlerin gözlerinin içine bakarak öylece durdular. Sonra delice bir hırsla, adeta kendilerinden geçercesine öpüşmeye başladılar.

           Suna az önce, kocasının pantolonundan gözucuyla farkettiği kabarıklığın bir anda karnına dayanmasıyla tüm vücudunun tutuştuğunu hissetti. Kollarını sıkı sıkı doladı Emre'nin boynuna. Sonra da onun, ağzının içinde dolaşan dilini emmeye başladı. Kocasının elleri, eteğini sıyırarak çıplak kalçalarını avuçlamıştı. Daha da sulanmıştı şimdi amı. Sonra Emre onu kendinden uzaklaştırıp aynanın önüne götürdü.

           Şimdi Suna önde, kocası arkada, aynanın karşısındaydılar. Emre iki eliyle eteğini tutup beline kadar sıyırdı ve onu ensesinden hafifçe öne itti. Dirseklerini lavabonun kenarlarına dayadı Suna. Aynadan kocasının acele hareketlerle pantolonunun önünü çözdüğünü, sonra da dizlerine kadar indirdiğini görebiliyordu. İki elin ince belini kavrayışını da yine aynadan izledi.

            Sonra kocasının alev alev yanan sikini hissetti bacaklarının arasında. Vıcık vıcık olmuştu kasıkları. Kalçalarını kımıldatıp, sikinin başını amının dudakları arasına yerleştirdi Emre. İçi titredi bu temastan. Ama asıl darbe az sonra geldi. Tek bir harekette, dibine kadar geçeriverdi ona kocası. Gözleri karardı ve beli gelmeye başladı. Artık sikiliyordu işte. Tüm gece boyu alabildiğine tahrik olmuş, bir kaç kez de belini getirmişti ama, şimdi gerçekten sikiliyordu.

           Sonra tekrar dışarı çıkıp, insanların arasına katıldılar. Suna bir ara, kocasının Murat'la bir köşeye çekilip konuştuğunu gördü ve iyice meraklandı tabii. Ama ne konuştuklarını Emre'ye asla sormaya cesaret edemeyeceğini biliyordu. Gece geç saatlerde, tüm misafirler gittikten sonra da, ilk yaptıkları iş kendilerini yatağa atmak oldu tabii. Kelimenin tam anlamıyla, sabaha kadar sikiştiler. Ne Emre ona doyabiliyordu, ne de Suna kocasının sikine. Öyle ki, artık havaalanına gitme zamanı geldiğinde bile, yataktan zor çıktılar.

           Yol boyu, Emre'nin eli Suna'nın amında, onun eli de Emre'nin sikindeydi. Sonunda, havaalanındaki herkesi kendilerine baktırarak öpüşüp vedalaştılar ve kocası onu uçağa götürecek koridorun kapısı ardında kayboldu. Suna da, mahzun ama sikilmekten iyice yorgun, eve döndü.

           O günü ve tüm geceyi uyuyarak geçirdi Suna. Ancak ertesi sabah kalktığında kendini dinlenmiş hissedebildi. Yine de jakuzinin ek bir etkisi olabilirdi yorgun vücuduna. Kendini sıcak su huzmelerinin okşamasına bıraktığında da, geçen üç gün içinde olup bitenleri düşünmeye, her şeyin kendine göre bir değerlendirmesini yapmaya koyuldu.

           Kesin olan, bu süre içinde çok şey değiştiğiydi. En başta Suna için tabii. Ama evliliği, çok sevdiği kocasıyla olan ilişkileri ve başkalarına olan bakışı da değişmişti bu arada. Kısacası, hiç bir şey, üç gün önce olduğu gibi değildi artık. Öylesine yoğun, öylesine dolu ve öylesine seks yüklü bir üç gündü ki bu.

           Doğrusunu söylemek gerekirse, erkeksiz geçen iki aylık süreyi bir hamlede silip atmış ve hatta daha ileri bile gitmişti. Çünkü yaşadıkları, kocasıyla şimdiye kadar yaşadıklarından da, daha önceki deneyimlerinden de çok farklı olmuştu. Hep ilkleri yaşamıştı bu üç gün içinde. Daha doğrusu buna izin vermişti. İzin vermek ne kelime, bundan büyük bir zevk duymuştu.

           İlk önce gece kulübündeki adamın kalçasını okşamasına izin vermişti. Etkisi müthiş olmuştu bunun. Sonra erotik filmler gösteren o sinemadaki işçi kılıklı adam vardı. Şimdi bile gözlerini kapattığında, adamın kocaman sikini, onun bacaklarını kocasının elinin altındaki amını seyrederek otuzbir çekişini ve birden fışkıran belinin bacaklarını sıyırışını gözünün önüne getirebiliyordu.

           En sonunda da, Murat'ın parmağını amına sokmasına izin vermiş ve bu yetmiyormuş gibi sonra da gidip adamın kucağına, pantolonunu bir çadır gibi kabartan sikinin üstüne oturup, onunla herkesin içinde neredeyse sikişmişti. Kocası da, gece kulübünde kalçasının okşanması dışında, tüm olup bitenlerin farkındaydı bu arada. Ama kızmamıştı. Aksine o da son derece tahrik olmuş ve Suna'yı neredeyse bayıltana kadar sikmişti her seferinde.

           Kısacası, nereden bakarsa baksın, bu üç gün, her hatırladığında Suna'nın içinin titremesine, amının dudaklarına kan dolmasına neden olacak kadar güzeldi.Belki en sıcağı, belki de en ileri gittiği şey olduğu için, Murat'la yaptıkları, bir türlü aklından gitmiyordu Suna'nın.

           Barın arkasında parmağını amına sokup belini getirdikten sonra, peşinden banyoya da gelmişti Murat. Suna onu içeri almadığı için şimdi pişmanlık duyduğunun farkındaydı. Onu sikmek için gelmişti Murat. Ama Suna çekinmişti işte. Keşke içeri alsaydı onu. Kendi evinin banyosunda, kocasının, saatler boyu sikini kaldırıp parmağını amına sokmasına izin verdiği bir arkadaşına sikilmek fikri, şimdi ona son derece uçurucu, son derece tahrik edici geliyordu. Yabancı bir sikin olanca büyüklüğü ve sertliğiyle amına girdiğini düşündükçe, daha da tahrik oluyordu.

            Suyun içinde yan dönüp, jakuzinin sert huzmelerinden birini, tam amının üstüne getirdi. Aklını başından aldı bu temas. O sikin, amının derinliklerinde, tam rahminin ağzında tohumlarını püskürttüğünü hayal ettiği anda da, tüm vücudu sarsılmaya başladı. Beli geliyordu.

            Öğlenden sonra, evden çıkmak üzere hazırlanırken, kendini alabildiğine mutlu hissediyordu Suna. Kocası ilk gittiğinden geri dönene kadar geçen iki aylık süre boyunca içinde hissettiği sorunların şimdi çözüldüğünü hissetmekten kaynaklanan bir mutluluktu bu. Kocasıyla birlikte geçirdiği üç gün içinde gelen, ama ne olduğunu kendisinin de tam bilmediği bir çözüme ulaştığını farkediyordu.

            Giyinmesini tamamlayıp aynada kendine baktığında, gözleri parladı. Yine tam öldürücü bir kılığa bürünmüştü. İlk bakışta eteği kesilmiş bir atlet fanilesini andıran uçuk mavi penye bir büstiyer ve eski bir bluejean'i keserek yaptığı şortunu giymişti. Güzelim memeleri, ince kumaşın altından, tüm hatlarıyla belli oluyordu. Meme başları birer düğme gibiydiler. Karnı, memelerinin altından beline kadar çıplaktı. Daracık şortunun saçaklanmış paçaları da, bacaklarını tüm güzelliğiyle ortada bırakıyordu.

            Arkadan bakıldığında ise kıçının yanaklarıyla bacaklarının birleştiği yerdeki baş döndürücü yuvarlakların bir kısmı görülebiliyordu. Çıplak ayaklarına sandaletler geçirmişti. Garajdan arabayı çıkarıp, Kemeraltı'na yöneldi. Hem biraz dolaşmak istiyordu, hem de evde yiyecek bir şeyler kalmadığından, biraz alış-veriş etmek.

            Tabii, bütün bunlardan daha önemli olan bir isteği daha vardı; kendini göstermek. Kemeraltı bu iş için biçilmiş kaftan gibi geliyordu ona. Genelde alt-orta sınıfın tercihi olan bir yerdi burası. Suna, deneyimleriyle, oradaki insanların siklerini kaldırmanın daha kolay olduğunu biliyordu. Bunun neden olduğunu bilmiyordu Suna. Ama bunu fazla önemli de bulmuyordu doğrusu. Asıl önemli olan sonuçtu onun için.

           Arabayı yakınlardaki bir katlı otoparka bırakıp Kemeraltı'nın daracık sokaklarında bir saate yakın dolaştı Suna. Sonunda salam almak için bir mezecinin önünde durdu. Tam arkasında, bir kebapçı dükkanı vardı. Önünde de birkaç tane, Doğulu oldukları hemen anlaşılan adam duruyordu. Sırasını beklerken ona gösterilen tepkiyi ve hakkında yapılan alçak sesli yorumları duyuyordu tabii. İlk dikkatini çeken adamlardan birinin iç geçirmesi olmuştu. Aralarında bozuk bir Türkçe'yle konuşuyorlardı.

           "Uffff, amın güzelliğine bak lan..." demişti birisi.

           "Sen amı boşver de, götün güzelliğine bak oğlum..." demişti öbürü de. "Tam yalanıp yalanıp sikilecek göt işte..."

           Suna, tüm vücudunu inanılmaz bir ateşin bastığını hissetti birden. İkinci adamın söylediklerinin, kıçının güzelliğinden kaynaklandığını biliyordu. Ve adamın sözleri, ateşten birer ok gibi beynine girmişti sanki. Bir anda sulanmıştı amı. Dizlerinin titrediğini hissederek, önündeki tezgaha tutundu.

           Bu arada sırası da gelmişti. İstediği salamı aldı ve kendini hızla otoparka atıp arabasının içine oturdu. Başı dönüyordu. Yaşamı boyunca ilk kez biri, "götünü sikmekten" söz etmiş ve bu da onun akıl almaz bir biçimde tahrik olmasına yol açmıştı. Yeni bir şeydi bu Suna için. Yeni ve delicesine tahrik edici.

           Tam motoru çalıştırmak için elini kontak anahtarına atıyordu ki, birden biri sağ kapıyı açtı. Böyle bir şey beklemediği için yerinden sıçradı adeta Suna. Murat'ı da, ancak yanındaki koltuğa oturduktan sonra tanıyabildi. Arabayı parkettiği yer, otoparkın en dip tarafındaki arabaların arasında ve biraz karanlık bir yerdi. Ama Suna, tüm kötü ışık koşullarına rağmen Murat'ın üzerine dikili gözlerinin ateş saçarak parladığını görebiliyordu.

           Bu kadar çok tahrik olduğu bir sırada, bir gece önce birlikte çılgınca şeyler yaptığı erkeği birden karşısında görmek, öldürücü bir darbe olmuştu Suna için. Büyülenmiş gibiydi.

           "Sen daha gitmedin mi..?" diye sordu, sırf konuşmuş olmak için.

           "Yarın gidiyorum..."

           Başke bir şey konuşmadılar. Onun yerine Murat elini uzatıp, Suna'nın sağ bacağının içini okşamaya başladı. Tüm vücudu elektrik çarpmış gibi titredi Suna'nın. Beli büküldü, bacakları aralanıverdiler. Adamın okşayan eli bir anda yukarı çıkıp kasıklarını, şortunun içinde neredeyse buhar çıkarmakta olan amını avuçlayıverdi.

           "Immmhhh..." diye inledi Suna. Sonra Murat, koltuğunda kımıldanarak ona sokuldu iyice. Ağzı açıldı ve dudakları, Suna'nın zevkle aralanmış dudaklarının üstüne kapanıverdiler. Hırsla öpüşmeye başladılar. Dilleri birbiriyle boğuşuyor, birbirlerinin içindeki havayı boşaltmak istermiş gibi emişiyorlardı.

           Tümüyle bırakmıştı Suna kendini. Dünyadan kopmuş gibiydi. Nerede olduğunun bile farkında değildi artık. Murat ondan uzaklaştığında neredeyse ağlayacaktı bu yüzden. Buğulanmış gözleriyle adamın sırtını koltuğa yaslayıp telaşlı ellerle pantolonunun önünü çözüşünü ve elini içeri sokup sikini dışarı çıkarışını izledi. Taşaklarıyla beraber hem de.

           Kocasınınkiyle karşılaştırıldığında çok büyüktü Murat'ın siki. Hemen hemen sinemadaki işçi kılıklı adamın siki kadar vardı. Suna'nın eli, adeta iradesi dışında uzandı bu muhteşem erkeklik abidesine. İnce parmakları bir anda çevresine dolandılar. Ateş gibi yanıyor, nabız gibi atıyordu.

           O anda, etek giymediğine üzüldü Suna. Eğer eteği olsaydı, şimdi bu kocaman sikin üstüne oturuverirdi ne güzel. Nerede olduğuna, her an birinin gelip onları görmesi riskine aldırmadan üstelik. Ama şimdi şortunu çıkarmak gerekecekti ve bu biraz fazla olabilirdi.

            Yine de kendini tutamayacağının farkındaydı Suna. Onun için kalkmış bu sikin, mutlaka bir yerlerine girmesini istiyordu. Koltukta yan dönerek Murat'ın kucağına doğru eğildi. Önce dilini uzatıp, aklını başından alan sikin, iyice şişip morarmış başını yalamaya başladı. Erkeğin vücudunun bu temasla kıvrandığını hissettiğinde de, dudakları aralandı ve artık zonklamakta olan sik ağzının içine kayıverdi.

           Suna uçmuş gibiydi. Aldığı zevk, evlendiğinden bu yana ilk kez başka bir erkeğin sikinin ağzına girmesinin verdiği yoğun bir duyguyla, daha da büyüyor, ikiye, hatta üçe katlanıyordu sanki. Başını oynatmaya, Murat'ın sikini ağzına sokup çıkarmaya başladı.

           "Ohhh, ağzın am gibi..." diye soludu Murat.

           Suna'nın beyninde küçük bir patlamaya neden oldu bu sözler. O da, ağzının am gibi olduğunu hissediyordu. Bir parkyerinin karanlık köşesindeki arabanın içinde, yabancı bir sik tarafından sikilmekte olan bir am gibi. Birden karnının içinde müthiş bir patlama oldu. Beli geliyordu. Tanrım, sik emerken beli geliyordu. Hem de o kadar şiddetli geliyordu ki, başının yukarı aşağı hareketlerinin ritmini bile kaybetmesine neden olmuştu bu.

           Neden sonra kendini topladı biraz. Yeniden düzenli sikiş hareketleriyle Murat'ın sikini emmeye, ağzına sokup çıkarmaya başladı. Erkeğin getirmesini, tohumlarını gırtlağına fışkırtmasını istiyordu. Hem de deli gibi. Onun vücudunun yavaş yavaş kasılmaya başladığını farkettiği anda da, daha hırsla emmeye başladı. Hırsla ve giderek hızlanan hareketlerle.

           Ve birden fışkırtmaya başladı Murat. İlk salvo ağzının tavanına çarptığında da Suna iyice çıldırdı. Tekrar beli gelmeye başladı onun da. Tüm vücudu dalgalanıyor, kıvranıyordu. Murat ise ağzından homurtular çıkartarak fışkırtmayı, bellerini ağzına doldurmayı sürdürüyordu. Gırtlağından geçip midesine inmekte olan erkeklik sıvıların, yemek borusunu alev alev yaktığını hissederek bir kez daha belini getirdi Suna. Bayılacak gibi olmuştu. Erkeğin kucağına yığılıp kaldı sonra da.

           Kendine gelmesi biraz zaman aldı Suna'nın. Doğrulup ellerini direksiyona koyabildiğinde, kendini çok yorgun hissediyordu. Süzülmüş gözlerle Murat'ın sikini yeniden pantolonuna sokuşunu izledi. Adam elini uzatıp Suna'nın yanağını okşadı. Sağ kapıyı açıp arabadan indi ve içeri eğilip gözlerinin içine baktı.

           "Görüşürüz..." dedi sonra da.

           Kalbi deli gibi çarpıyordu Suna'nın. Tanrım, neler yapmıştı böyle. Şimdi arkadan yavaş yavaş uzaklaşışını seyrettiği adamın sikini ağzına alıp emmiş, tohumlarını olduğu gibi yutmuş ve kendi de üç kez belini getirmişti bu arada.

           Kocasını aldatmıştı. İlk kez. Üstelik onun da arkadaşı olan bir erkekle. Doyuma ulaşmanın verdiği rahatlıkla, kocasını aldatmanın getirdiği huzursuzluğun birbirine karışmış yoğunluğu altında bocalıyordu. Elini uzatıp dikiz aynasını çevirdi ve yüzüne baktı. Ağzının köşesinden sızan beller, çenesine akmıştı. Bunu görünce, içinin kontrol edemediği bir biçimde yeniden tutuştuğu hissederek şaşırdı.

           Ağzının yeni sikilmiş görüntüsü müthiş tahrik edeciydi. Bir elini bacaklarının arasına sokup amını avuçladı. Şortun kalın blucin kumaşı sırıl sıklam ıslaktı. Hala alev alev yanıyordu amı. Öbür elinin parmaklarıyla çenesine akan belleri sıyırdı. Sonra parmaklarını ağzına sokup emmeye başladı. Ağzına gelen hafif tuzlu tat ve yeniden burnuna dolan keskin koku, başını iyice döndürdü. Bacaklarının arasındaki eli amını iyice sıktı ve titreyerek yeniden belini getirmeye başladı. Vücudu koltuğun üstüne kıvranıp bükülüyordu.

            Eve ulaşana kadarki 20 dakikalık yol boyunca da kendine gelemedi pek. Sanki bir rüya alemindeydi. Arabayı garaja sokmayı denemedi bile. Kasıklarındaki yangın, tüm benliğine hakim olmuş gibiydi. Kocasının İzmir'de olduğu üç günlük süreyi müthiş bir sikiş yoğunluğuyla geçirmiş ve ondan sonraki günü de evde yatarak geçirip ancak kendini toplayabilmiş olmasına rağmen, birden kendini böylesine bir durumda bulmayı anlıyamıyordu. Neler gelmişti başına evden çıktığından beri. Ama olan olmuştu işte.

           İçeri girip aldıklarını mutfağa bıraktı ve doğru yatak odasına gitti. Duvardaki büyük aynada kendini seyrederken aklına Kemeraltı'ndaki kıronun sözleri geldi birden. Götünü sikmekten söz etmişti adam. Aynaya arkasını dönüp, kıçının görünüşüne baktı. Arabanın içine oturup kalkması, koltuğun üstünde kıvranması, şortun paçalarının biraz daha sıyrılmasına neden olmuştu ve kalçalarıyla bacaklarının birleştiği yerdeki yuvarlakların alt kısımları şimdi daha çok görünüyordu. Gerçekten de güzeldi kıçı.

           Acaba nasıl bir duyguydu götten sikilmek? Kocaman bir sik, o küçük göt deliğine nasıl girerdi ki? Suna bunu son derece korkutucu buluyordu. Ama aynı anda akıl almayacak kadar çok tahrik olduğunun da bilincindeydi bu arada. Şortunu, büstiyerini ve sandaletlerini çıkararak çırıl çıplak kaldı. Şimdi vücudunu tüm çıplaklığıyla görebiliyordu aynada.

           Yeniden arkasını dönüp kıçına baktı. İncecik belinden sonra birden genişleyen kalçalarının yuvarlakları, böyle çıplakken daha da güzel görünüyorlardı. Ama Suna, güzelliğinden çok daha önemli bir şeye sahip olduğunu biliyordu.

           Tahrik ediciydi vücudu. Sik kaldırıcıydı. Elleriyle kalçalarını avuçlayıp iyice ayırdı. Karakafanın sikmekten söz ettiği götünü görmek istiyordu. Ama başaramadı bunu. Sonra odadaki bütün lambaları yaktı ve el aynasını alarak yatağa sırtüstü uzandı. Mutlaka görmek istiyordu götünün deliğini. Bacaklarını araladı ve dizlerinden büküp karnına doğru çekti. Sonra sol eliyle aynayı aşağı götürdü.

           İlk gözüne çarpan, dudakları iyice şişmiş amı oldu yine de. Ağzı açık ve kendi sıvılarından vıcık vıcık sulanmış amının güzelliği başını döndürdü. Sonra onun biraz altında aradığını buldu. Götünün pembe ve küçük deliğini. Öbür elini de aşağı götürüp, orta parmağını yavaşça dokundurdu oraya ve tüm vücudunun bu temasla kıvrandığını hissederek şaşırdı.

           Yeniden dokundu götüne ve birden beli gelmeye başladı. Yatağın üstünde çırpınıyor, kıvranıyor, inliyordu. Sonra kendinden geçerek öylece kaldı.Kendine geldiğinde akşam olmuştu.

           Yorgun argın kalkıp duş aldı önce. Gözünün önünde sürekli o gün yaşadıklarının resimleri uçuşuyordu. Kemeraltı'ndaki "götünü sikmek istediğini" söyleyen Kürt, bacakları titreyerek arabasına gidişi, birden Murat'ın gelip yanına oturuşu ve onu okşayıp öpüşü sonra da ağzına verişi ve en nihayet eve geldiğinde parmağını götünün küçük deliğine dokundurup kendinden geçişi.

           Neler oluyordu böyle? Genelde sakin olan hayatı birden hareketlenmiş, tümüyle sikişle doluvermişti. Gerçi olup bitenler onu şaşırtıyordu ama, yine de herşeyi son derece güzel, zevk verici ve uçurucu bulduğunun da farkındaydı bu arada. Dehşetli bir ikilemin içine sıkışıp kalmış gibiydi sanki.

           Duştan çıkınca sırtına bordo renkli penye bir giysi geçiriverdi. Bu da, o çok sevdiği büyücek atlet fanilalarından biriydi aslında. Kollarıyla omuzlarını ve memelerinin önemli bir kısmını açıkta bırakan, biraz bol eteği de kalçalarının bitimine kadar ancak örtebilen sevgili giysilerinden biri. Sonra çıplak ayaklarla mutfağa gidip kendine yiyecek bir şeyler hazırladı. Karnını doyurduktan sonra da, salona geçip, televizyon seyretmeye başladı.

           Ama aklı hala gündüz olup bitenlerdeydi. Özellikle de Murat'ı, daha doğrusu onun kocaman sikini düşünüyordu. Sırf etek giymemek yüzünden üstüne oturamamıştı onun. Halbuki kocasınınkinden büyük bir siki içine almayı nasıl da istiyordu. Kimbilir ne kadar zevkli olurdu. Düşündükçe amı sulanmaya başlamıştı yeniden.

           Tanrım, doymak bilmiyordu bir türlü. Aslında kaç kere belini getirmişti gündüz. Ama yine canı istiyordu işte. Eteğini iyice sıyırıp bacaklarını açtı ve amına baktı. Dudakları yine şişip açılmış, içinden sızan sular, kıçının yarığına doğru akmıştı bile. Elini götürüp yavaşça okşadı amını.

           İçi titriyordu. Biraz oynasa yine belinin geleceğinin farkındaydı. Tam parmağını içine sokacaktı ki, kapı çaldı. Beklenmedik bir şeydi bu. Şaşırmıştı Suna. Kim gelmiş olabilirdi ki?

           Canı sıkkın bir halde kapıya gitti ve açtı. Bir anda Murat'la burun buruna geldiler. Suna, amındaki ateşin tüm vücuduna yayılmakta olduğunu hissediyordu. Düşündükçe aklını başından alan, içine almak için çıldırasıya büyük bir istek duyduğu sik, ayağına gelmişti işte. Biraz sonra sikileceğini biliyor ve başı, bu düşünceyle dönüyordu.

           Ne kadar olduğunu bimediği bir süreden sonra akledip, Murat'ın içeri girebilmesi için geri çekilirken, gözleri erkeğin pantolonunun önünde aniden meydana gelen kabarıklığı yakaladılar. Birden başka yere bakamaz oldu Suna. Bir kaç adım daha attı geriye ve sırtı duvara dayandı.

           Murat içeri girip kapıyı kapadı. Sonra da elinden tutup kendine çekti Suna'yı. Vücutları birbirine yapışırken, Suna, gözlerini ayıramadığı o kocaman sikin bir anda karnına değmeye başlamasıyla titredi. Murat ellerini iki yandan uzatarak kalçalarını avuçlayıp onu kendine daha da çok çektiğinde ise çıldıracak gibi oldu. Aradaki kumaşlara rağmen erkeğin sikinin bir nabız gibi atmakta olduğunu, taş gibi sertliğini, alev gibi yakıcılığını hissedebiliyordu.

           Başını kaldırdı ve Murat'la gözgöze geldiler. Sonra kolları erkeğin boynuna dolandı, yüzleri birbirine yaklaştı, ağızları aralandı ve çılgıncasına öpüşmeye başladılar. Dizlerinin çözüldüğünü hissediyordu Suna. Dili, Murat'ın ağzının içinde erimiş gibiydi sanki. Amındaki ateş artık dayanılmaz boyutlara ulaşmıştı. Karnını, aklını başından alan o kocaman sikin üstüne hırsla bastırıyordu.

           Murat, kısa bir an için uzaklaşınca telaşlandı. Ama erkek hafifçe eğilip onu kucağına alınca, yeniden rahatladı. Sonra onu kucağında taşıyarak salona götürdü Murat. Az önce oturmakta olduğu büyük koltuğun önüne geldiklerinde de, tekrar ayaklarının üstüne bıraktı. Bu süre boyunca kollarını erkeğin boynundan ayırmamıştı Suna. Yeniden ve daha hırsla öpüşmeye başladılar.

            Murat iki taraftan tutup eteğini yukarı sıyırdığında, karnına yaslanan o taş gibi sertlikle arasına giren kumaşlardan biri eksilmiş oldu ve bir an önce içine almaktan başka bir şey düşünemediği o kocaman sikin yakıcılığını daha çok hissetmeye başladı. Amından sızan suların bacaklarının iç taraflarından dizlerine doğru aktığının farkındaydı artık. Sonra Murat onu hafiçe itip, koltuğa oturtuverdi.

           Eteği beline kadar sıyrılmış, bacakları aralık ve gözleri yarı kapalı, erkeği seyrediyordu şimdi Suna. Önce gömleğini çıkardı Murat. Sonra da pantolonunu. İçine don giymemişti ve o kocaman siki, bütün ihtişamıyla Suna'nın önündeydi artık. Çatlayacak kadar şişip yukarı kıvrılmış, derisi geri kayıp mosmor olmuş başı tümüyle ortaya çıkmıştı.

           Öylesine güzel bir manzaraydı ki bu. Suna neredeyse nefes bile almadan seyrederek uçuyor, onu böylesine kaldıranın kendisi olduğunu düşündükçe de, büsbütün deli oluyordu.Biraz sonra içine, artık neredeyse bir göl haline gelmiş olan amına girecekti bu sik. İyice açılmış dudaklarının arasından kayıp, amının vıcık vıcık kayganlaşmış duvarlarını zorlayarak açacak ve içine girecekti.

            Yalnızca seyretmek ve bunları düşünmek bile o kadar uçurucuydu ki, neredeyse belinin geleceğini hissediyordu Suna. Sırtını koltuğun arkasına yaslayıp bacakları iyice araladı ve dizlerini büküp yukarı çekti. Kendini tabak gibi açmıştı şimdi Murat'ın önünde. Ama beklediği şeyi yapmadı erkek. Sesini bile çıkarmadan yere diz öktü. Sonra da, akıl almaz bir hız ve istekle, başını Suna'nın kasıklarına gömüverdi.

           Ağzı bir anda açıldı ve dudakları, önündeki amın susamış bir ağız gibi açık duran dudaklarına yapıştılar. Vücudu kasılıverdi Suna'nın. Artık kendini tutması söz konusu değildi. Birden beli gelmeye başladı. Vücudu dalga dalga sarsılıyor, bükülüyordu. Sonra tüm vücudunun gevşediğini hissederek, kendini bıraktı.

           Ama çok kısa sürebildi bu gevşeklik. Öyle şeyler yapıyordu ki Murat, Suna, beyninin neredeyse patlama noktasına geldiğini hissediyordu. Amını yalnızca yalamakla kalmıyordu erkek. Onu adeta yiyordu.

           Şimdiye kadar hiç böyle yalanmamıştı Suna. Amının dudakları arasında dolaşan, kimi zaman içine kayıp, kimi zaman bızırını bularak onunla oynayan ateş gibi erkek dilinin etkisi çıldırtıcıydı. Duyduğu zevkin etkisiyle, iki elinin tırnaklarını koltuğun kol dayama yerlerine geçirmişti. Vücudu, şimdiye kadar hiç olmamış bir biçimde kıvranıp bükülüyor, kalçaları, tıpkı bir dansözünkü gibi, sağa sola çalkalanıyordu.

           Tekrar beli gelmeye başladı. Hemen peşinden de bir daha ve bir daha. Bir daha inmemecesine bulutların üstüne çıkmış gibiydi. Kelimenin tam anlamıyla ayakları yerden kesilmişti.Yine de en çok istediği, Murat'ın o kocaman sikinin bir an önce içine girmesiydi. Gündüz, parkyerindeki arabanın içinde, ağzına fışkırıp mide borusunu yakarcasına karnına inen bellerin, bu sefer amının en dibine fışkırmasını, karnının içinde bir top gibi patlamasını istiyordu.

           Ama erkek onu yalamaktan vazgeçmiyordu bir türlü. Kimi zaman tüm amını yalıyor, kimi zaman bızırını emiyor, dilini içine sokuyor ve onu zevkten çıldırtıyordu. Artık dayanamayacağını hissediyordu Suna.

           "Sik beni n'olursun..." diye inledi zevkten anlaşılamayacak kadar boğulmuş bir sesle "N'olur sik beni artık... Sikini içimde hissetmek istiyorum... Ohhh hadi sik beni..."

           Sonra zevkten buğulanmış gözlerle erkeğin doğruluşunu ve dizlerinin üstünde yürüyerek, alabildiğine açık bacaklarının arasına girişini izledi. Öylesine heyecanlanmıştı ki, beli neredeyse bir kez daha gelmek üzereydi.

           Murat, onun karnına doğru çektiği bacaklarını, dizlerinin iç taraflarından yakalayıp iyice bastırdı, Şimdi, kelimenin tam anlamıyla tabak gibi açılmıştı Suna. Bütün gücüyle kendini tutmaya çalışıyordu ama, gün boyu içine almayı düşlediği o kocaman sikin başı amının dudaklarına değdiğinde, karnının içinde bir top patlamış gibi oldu. Tüm vücudu sarsılıyor, bükülüp kıvranıyordu yine.

           Murat onun durulmasını bekledi sabırla. Suna gözlerini açtığında gözgöze geldiler. İnanılmaz bir zevk anını yaşadığını hissediyordu Suna. Aklını başından alan sikin ateş gibi yanan başı, amının dudakları arasındaydı şimdi. Sonra erkeğin kalçaları hareketlendi. O kocaman sik, şimdi yavaş yavaş içine kayıyordu.

           Hiç acele etmeden sokuyordu Murat. Öylesine sulanmış, öylesine vıcık vıcık olmuştu ki Suna'nın amı, tüm büyüklüğüne rağmen, hiç zorlanmadan alıyordu siki içine. İçi çekiliyordu sanki. Amının iyice hassaslaşmış dudakları, aralarından kaymakta olan sikin üstündeki tüm damarları, tüm kıl diplerini, tek tek hissediyordu.

           Sonunda, dibine kadar geçirdi Murat. Torba gibi taşaklarının, am sularıyla ıslanıp vıcık vıcık olmuş kalçalarına yapıştığını hissettiğinde bir daha geldi Suna'nın beli. Amı açılıp kapanıyor, içindeki kocaman siki alabildiğine sıkıştırıyor, adeta yoğuruyordu.

            Sonra Murat, onu sikmeye başladı. Yavaş hareketlerle sikini çekip, neredeyse en ucuna kadar amından çıkarıyor, hemen peşinden dibine kadar sokuyordu. Sonunda istediğine kavuşmuştu Suna işte. Aklını başından alan o kocaman sik içindeydi. Sikiliyordu.

           İlk kez bu kadar büyük bir sik giriyordu içine. Evlendiğinden bu yana ilk kez, kocasından başka biri sikiyordu onu. Sikiliyordu ve zevkten çıldırmak üzere hissediyordu kendini.

           "Ohhhh çok güzellll...." diye inledi sonra, "Ohhh çok güzel sikiyorsun beni... Ohhhhh.... Ohhhh...."

           İçindeki sik, şimdiye kadar hiç kimsenin değmediği yerlerine değiyordu. Tüm vücudu sikle dolmuş gibiydi. Çıldırtıcı bir şeydi bu. Yine beli gelmeye başladı. Hemen arkasından da bir daha ve bir daha. Bu arada Murat da temposunu giderek hızlandırmıştı. Artık hırsla sikiyordu onu. Siki bir piston gibi girip çıkıyordu içine.

           Kendini kaybetmek üzere olduğunun farkındaydı Suna. Bayılmamak için tüm gücünü kullanıyor ve erkeğin de getirmesini, tohumlarını içine fışkırtmasını bekliyordu. Birden kasıldı Murat. Son bir kez ve sanki onu parçalamak istermiş gibi hızla soktu sikini içine. Kasıkları hızla birbirine çarptılar. Amının duvarlarını alabildiğine zorlayan sik de, aynı anda canlandı sanki. Kasılıp gevşemeye, bir nabız gibi atmaya başlamıştı. Sonra içini bir alev dalgasının kapladığını hissetti Suna. Erkek en dibine, rahminin ağzına fışkırtıyordu bellerini.

            Kelimenin tam anlamıyla yıldızları görerek, kendinden geçti.Yeniden kendine geldiğinde, hala koltuktaydı. Murat ise kalkmış, köşedeki barın önünde kendine bir içki hazırlamakla meşguldü. Başını eğip amına baktı Suna. Hala dudakları alabildiğine açıktı amının. Tüm taze sikilmişliğiyle, öyle güzel görünüyordu ki.

           İçini yeni bir sikilme isteğinin kapladığını hissetti. Şimdi sıra ona gelmişti. Gündüz, sırf etek giymemiş olmak yüzünden yapamadığını yapmak, aklını hala başından almakta olan o kocaman sikin üstüne oturup, amıyla onu sağmak istiyordu. Sonra gözleri, elinde ikisi içinde hazırladığı içkilerle ona doğru gelmekte olan Murat'a takıldı.

           Çırılçıplaktı. Tüm vücudu güzeldi erkeğin. Güneş yanığı teni ve gelişmiş adaleleri göz alıyordu. Amu bunların hiç biri ilgisini çekmiyordu Suna'nın. Şehvet dolu gözlerle yalnızca bir tek yerine, az önce amını doldurup aklını başından alan, tohumlarını en dibine fışkırtan sikine bakıyordu. İnik haliyle bile muhteşemdi Murat'ın siki. Daracık amının içine sıkışarak girip çıkmaktan, derisi kızarmıştı. Ama bu haliyle bile, aslında ne kadar büyük olduğunu belli ediyordu.

           Suna, ağzının sulandığını hissetti. Bu arada, erkek de hemen önüne kadar gelmiş, elindeki içkilerden birini ona uzatıyordu. Suna ses çıkarmadan içkiyi aldı ve hemen yanıbaşındaki sehpanın üzerine bıraktı. Sonra elini uzatıp, aklını başından olan siki tuttu yavaşça. Tanrım ne kadar sıcaktı.

           Koltukta doğruldu ve Murat'ı sikinden çekerek, biraz daha sokulmasını sağladı. Hafifçe eğilip, başını erkeğin kasıklarına gömdü. Erkek tohumlarıyla kendi amının birbirine karışmış kokuları başını döndürüyordu. Ağzını açtı ve dudakları o ateş gibi yanan sikin üstüne kapandılar. Hırsla emmeye başladı. Burnu, erkeğin kasıklarındaki kıllara yapışmıştı.

           Oldum olası sik emmeye bayılırdı Suna. Hele böyle, sikildikten hemen sonra. Kocasına da sık sık yapardı bunu. Kendi am sularıyla erkek tohumlarının birbirine karışmış keskin ve tuzlu tadını ağzında hissetmek, onun için uçurucu bir zevk olmuştu her zaman. Ama bu sefer daha da değişik bir durum vardı karşısında.

           Murat'ın bellerinin tadı da, kokusu da, doğal olarak Emre'ninkİnden çok değişikti. İşte bu değişiklik, sik emmeyi daha da güzel bir hale getirmişti şimdi. Üstelik ağzının içindeki sik, başını her oynatışında, biraz daha büyüyor, biraz daha sertleşiyordu. Bu da çok hoşuna gidiyordu Suna'nın. Onun biran önce kalkıp kazık gibi sertleşmesini istiyordu. Ondan sonra da üstüne oturup, onu sonuna kadar içine alacaktı.

           Az sonra erkeğin kalçaları hareketlenmeye başladılar. İlki gibi işi yalnızca onun hünerli ağzına bırakmakla yetinmiyordu artık Murat. Şimdi iki eliyle Suna'yı omuzlarından tutmuş ve artık iyice büyüyüp sertleşmiş olan sikini, onun kıvrık dudaklı küçük ağzına sokup çıkarmaya başlamıştı. Artık ağzından sikiyordu onu.

           Bu kadarı fazlaydı doğrusu. Suna, kontrolü yine erkeğe kaptırdığının bilincinde, ama aldığı müthiş zevkin etkisiyle felç olmuş gibiydi. Yeniden kaldırdığı sikin üstüne oturmak için başladığı iş, giderek ağzından sikilmeye dönüşmüştü. Şikayetçi değildi tabii. Aksine bayılıyordu buna.

           Ağzındaki sik, erkeğin kalçalarının hareketleriyle, bir en ucuna kadar çıkıyor, bir gırtlağına dayanana kadar giriyordu. Erkeği artık durduramayacağının da farkındaydı Suna. İçindeki ateşin giderek büyüdüğünü hissediyordu bu arada. Sikilmek, delicesine hoşuna gidiyordu. Amından da olsa, ağzından da, sikilmek, müthiş bir şeydi.

           Murat'ın hareketleri artık iyice hızlanmıştı. Gözlerini kaldırıp erkeğin yüzüne bakmaya başladı Suna. Başı hafifçe arkaya devrik, gözleri kapalıydı Murat'ın. Yüzünde, ne kadar zevk aldığını açıkça belli eden, hayvansı bir ifade vardı. Karın adaleleri kasılmış, tek tek belli olmaya başlamışlardı. Suna onun belini getirmek üzere olduğunu anlıyor ve büyük bir susamışlıkla ağzının içinde fışkıracak belleri bekliyordu. Tüm vücudu tel tel gerilmişti artık.

           İlk damlacıkları dilinin üzerinde hissettiği an, Murat sikini iyice çekip ağzından çıkarıverdi birden. Aynı anda da, bir volkan gibi patlayıverdi. O başdöndürücü sikinin ucundaki küçük deliğin birden açıldığını gördü Suna. Koyu, kıvamlı, ateş gibi yakıcı erkeklik sıvıları, yüzüne, saçlarına, boynuna fışkırmaya başladılar.

           Bu, Suna'nın aklını başından almaya yetti de arttı bile. Telaşlı ellerle erkeğin hala kasılan, hala fışkıran o kocaman sikini yakalayıp tekrar ağzına soktu. Murat'ın bellerinin tadını hissettiği anda da, beli gelmeye başladı onun da. Gözleri kararıyor, tüm vücudu titriyor, sarsılıyordu.

           Tekrar kendine geldiğinde, Murat'ı, geniş kanepenin üstünde oturuyor buldu. İçki bardağı elinde, bacakları açık ve siki artık iyice inmiş, dinleniyordu. Suna da sehpanın üzerinden içkisini alıp koca bir yudumu mideye indirdi. Sonra da, bardağı elinde yerinden kalkıp Murat'a doğru yürüdü. Artık sıra ona gelmişti.

           İçkisinden bir yudum daha aldı ve yere, erkeğin bacaklarının arasına oturdu. Bir süre gözgöze, öylece durdular. Sonra Suna'nın eli, Murat'ın bacağının iç taraflarını okşamaya başladı. Bu arada ona daha da sokulmuş, bacaklarının arasına iyice girmişti artık.

            Başını eğip erkeğin çıplak karnını öpmeye başladığında, boynuyla memelerinin arasına yaslanan sikinden gelen kokular da burnunu doldurdu. Tanrım, tek başına bu koku bile o kadar tahrik ediciydi ki. İçinden gelen, hemen dudaklarını oraya götürmek ve hala başını dördüren o güzelim siki ağzının içine alıp biran önce kaldırmak ve üzerine oturmaktı ama, kendine hakim olmaya çalıştı.

           Önce erkeği çıldırtmak istiyordu. Sonra da, tadını çıkara çıkara, uzun uzun, zevkten kudurarak sikişebilirlerdi.Dilini çıkarıp Murat'ın göbeğini yalamaya başladığında, onun hafifçe titrediğini hissetti. Kendini, olduğu gibi onun ellerine bırakmış görünüyordu erkek. Suna için bundan iyisi olamazdı.

           Dili, ardında ıslak bir iz bırakarak Murat'ın tüm karnında, göbek çukurunda dolaşmaya başladı. İki elini birden uzatmış ve onun göğsünü de okşamaya başlamıştı bu arada. Gerçi ellerinin altındaki vücudun kımıldanışlarından, erkeğin son derece zevk aldığının zaten farkındaydı ama asıl sinyali, göğsünün altında sıkışmış duran sikinden aldı. Giderek daha da ısınıyor ve yavaş yavaş sertleşiyordu o aklını hala başından almakta olan sik.

           Başını yavaşça aşağı kaydırmaya başladı. Dudakları önce erkeğin kasıklarındaki, iyice ıslanmış kıllara dokundular. Sonra da asıl hedefine ulaştı ve dili, artık görünür bir hızla kalkmakta olan sikin üzerinde dolaşmaya başladı.

           Murat'ın vücudunun kıvranması daha da artmıştı şimdi. Sonra Suna ağzını açtı ve onun yarı kalkmış sikini, taşaklarına kadar yutuverdi birden. Bu sefer, oyunun kurallarını Suna belirliyordu. Erkek, inisyatifi tümüyle ona bırakmıştı. Ağzının içindeki sikin yakıcılığının, tadının zevkini çıkara çıkara emiyor, yalıyordu Suna.

           Onun heran biraz daha kalktığını, sertleştiğini, üzerine oturmaya hazır hale geldiğini farkederek, zevkten uçuyordu artık. Artık hepsi sığmaz olmuştu ağzına. Başını yukarı aşağı hareket ettirerek, dudaklarının arasına sıkıştırdığı siki, ağzına sokup çıkarmaya başladı. Dili sürekli hareket halindeydi. Başını en yukarıya kaldırdığında, sikin, ağzının içinde kalan şişmiş başı çevresinde dolanıp okşuyor, başını aşağıya bastırıp alabildiği kadarını ağzının içine aldığında ise alt tarafında boylu boyunca uzanan ve şimdi bir parmak gibi kabarmış duran tohum borusuna bastırıyordu.

           Bu arada başının hareketleri de giderek hızlanmaya başlamıştı. Sonunda taş gibi sertleşti Murat'ın siki. Suna onu ağzından çıkarıp biraz geri çekildi ve hayran gözlerle seyretmeye başladı. Dibinden tuttuğu, erkek o akşam ilk kez soyunduğundaki kadar büyük ve tükürükle iyice ıslanıp, pırıl pırıl parlamakta olan muhteşem bir sikti artık. İşte istediğini yapma zamanı gelmişti şimdi.

           Yavaşça doğrulup ayağa kalktı Suna. Sonra, hala üstünde olan ve artık iyice buruşmuş durumdaki giysisini, bir hamlede çıkarıp attı. Şimdi o da erkek gibi çırıl çıplaktı.

           Eğilip Murat'ın aralık duran bacaklarını bitiştirdi ve ayaklarını onun iki yanına basarak koltuğun üzerine çıktı. Sonra çömelmeye başladı erkeğin kucağına. Bir elini uzatıp o kocaman siki kavradı ve başını getirip amının dudakları arasına yerleştirdi.Artık kaygan suları bir çeşme gibi akmakta olan amı alev alev yanıyordu. Ama buna rağmen, şimdi onun dudakları arasına girmiş olan sikin başının daha da yakıcı temasını hissedebiliyor ve bu zevkten başının dönmesine neden oluyordu.

           Birden oturuverdi Murat'ın kucağına. O kocaman siki, tek bir hamlede ve dibine kadar içine almıştı işte. Sikin az önce amının dudaklarını sıcaklığıyla yakan başı, şimdi rahminin ağzına dayanmıştı. Öğleden sonradan beri çılgınca bir hırsla istemekte olduğu şey gerçekleşmişti sonunda. Murat'ın baş döndürücü ve kocaman sikinin üstüne oturmuştu.

           "Ohhhhhh..." diye inledi, tüm vücudu sarsılarak beli gelirken, "Ohhhhhh.... Immmmhhhhh..."

           Eğer erkek, iki taraftan uzattığı güçlü elleriyle onu kol altlarından tutmamış olsa, yaşadığı zevkin şiddetiyle onun kucağından düşmesi işten bile değildi. Ama çabuk topladı kendini Suna.

           "Şimdi sıra bende artık..." diye fısıldadı onun kulağına, "Şimdi ben seni sikeceğim... Ohhhh şimdi de ben seni..."

           Kalçaları aynı anda hareketlenmişti bile. Önce sağa sola, öne arkaya çalkalanmaya başladılar. Sanki hala dibine kadar amına gömülü duran siki koparmak istiyormuş gibiydi Suna. Sonra ellerini uzatıp Murat'ı omuz başlarından sımsıkı kavrayarak destek buldu kendine ve hemen peşinden de, kalçaları yukarı aşağı hareketlere başladılar. Önce yavaş yavaş, sonra giderek hızlanan bir tempoyla erkeğin kucağına oturup kalkmaya onun o kocaman, alev alev yanan sikini dibine kadar içine alıp, en ucuna kadar dışarı çıkarmaya koyuldu. Bir taraftan da gözlerini erkeğin yüzünden ayırmıyordu.

           Murat'ın yüzünün ifadesi, Suna için, ona ne kadar zevk verdiğinin göstergesi ve buna bağlı olarak da kendi aldığı zevkin giderek daha tırmanması demekti. Yukarı aşağı hareketlerinin kaynaklandığı bacak adaleleri başta olmak üzere, tüm vücudu gerilmişti. Bulutların üstünde hissediyordu kendini.

           Murat onu biraz kendine doğru çekti. Sonra da başını hafifçe kaldırıp, hafif hafif sallanmakta olan memelerini yalamaya koyuldu. Bu daha da çıldırtıcıydı tabii. Tüm vücudunun, tepeden tırnağa am kesildiğini düşünüyordu Suna. İçine Murat'ın kocaman sikinin girip çıkmakta olduğu asıl amı ise et yiyen bir bitkiye dönüşmüştü sanki. Sonunda hareketleri inanılmaz bir hıza ulaştı Suna'nın. Artık kalçaları erkeğin kasıklarına her çarpışta, müthiş bir şaplama sesi çıkarmaya başlamıştı.

           Kendinden geçmişcesine sikişiyor, sikişiyor, sikişiyordu. Ağzından kaçan zevk inlemeleri, birer küçük çığlığa dönüşmüştü. İçine girip çıkmakta olan sikin, bütün iç organlarına sürtünerek yukarı çıktığını ve boğazından geçip beynine değdiğini sanıyordu sanki. Tüm sinirleri tel tel gerilmişti.

            Erkeğin içinde fışkırtmaya başladığını hissettiği anda ise beyni patlamış gibi oldu. Kalçaları bir kaç kez daha yukarı aşağı hareket ederek, amının içindeki siki sağmasına neden oldular. Sonra da derin bir inlemeyle Murat'ın kucağına çöküp kaldı Suna. Şiddetli kasılmalarla beli gelirken, amı hala tohumlarını fışkırtmakta olan o kocaman sikin içindeki son damlaları da emip çıkarmaya çalışıyor gibiydi. Gözleri kararıp, erkeğin kucağına yığıldı sonunda.

           Suna'nın kocasını, ilk kez gerçek anlamda aldattığı gece burada da bitmedi. Biri mutfakta, buzdolabından içecek soğuk bir şeyler almak için eğildiğinde arkadan sokulup onu domaltarak, biri duş yaparken ayakta, ikisi de yatakta olmak üzere, toplam dört kez daha sikti onu Murat.

           Sonuncusu sabahın erken saatlerindeydi. Derin bir uykuya dalmış olarak sağ yanının üzerinde yatmakta olan Suna, arkadan sokulan erkeğin kocaman sikini, artık iyice tahriş olup şişmiş amına sokmasıyla uyanmış ve kendini bir anda, yeni bir zevk dalgasının pençesinde bulmuştu. Üstelik bu sefer uzun uzun sikmişti Murat. Bir süre sonra da Suna'nın beli, kısa aralıklarla, peşpeşe gelmeye başlamıştı yine.

            Sonunda içindeki sik, oniki saatten kısa bir süre içinde, yedinci kez fışkırtmaya başlamıştı tohumlarını ve bu da Suna'nın çırpına çırpına, son bir kez daha belini getirmesine neden olmuştu.

           Tekrar uyandığında, Murat duş yapıp giyinmiş, kendi evine uğrayarak eşyalarını alıp havaalanına gitmek üzereydi. Yorgun yorgun öpüştüler ve Suna, yeniden uykuya daldı. Ancak öğleden sonra kendine gelebildi Suna. Tüm vücudu, tatlı tatlı sızlıyordu. Yataktan çıkmadan, olup bitenleri düşünmeye başladı. Kocasını aldatmıştı sonunda. İlk kez. Ya da, kelimenin gerçek anlamıyla ilk kez.

            İşin ilginç yanı, bunun zamanlamasının tuhaflığıydı tabii. Emre'nin yokluğu sırasında siksiz kaldığında, amı içine bir sik alabilmek için kıvrandığında değil de, kocası birkaç günlüğüne gelip onu bol bol siktikten hemen sonra olmuştu her şey. Aslında bunda, biraz da Emre'nin kabahati vardı galiba. Birlikte geçirdikleri birkaç günlük süre içinde, eskiden olduğundan çok farklı davranmıştı Emre. Gerçi eskiden de, Suna'nın kendini göstermesine, çevresindeki erkeklerin siklerini kaldırmasına ses çıkarmazdı kocası ama, bu kez sanki özellikle bunu istiyormuş gibi davranmıştı.

           O akşam onu önce Kordon'daki balık lokantasına sonra da Alsancak'taki gece kulübüne götürüp herkese göstermesi, sonra o erotik filmler gösteren sinemaya götürüp hemen yanlarında oturan adama göstere göstere parmağını amına sokması, böyle düşünmesini haklı kılıyordu. Üstelik sinemadaki adam onu seyrederek otuzbir çekmiş, belini, ayaklarının dibine fışkırtmıştı.

           Gerçi daha sonra Emre'yle bu konuda konuşmamışlardı ama, kocasının olup biteni farketmemiş olması olanaksızdı. Kocasının, evlerinde verdikleri parti sırasında Murat'ın kucağına oturduğunda olanları seyrettiğinden de emindi Suna.

            Tüm bunların sonucunda olanlar olmuştu işte. Murat'ın, kocasının arkadaşının sikini, önce bir parkyerindeki otomobilin içinde ağzına alıp emmiş, bellerini yutmuş, sonra da evde, evin her yerinde, hatta kocasıyla paylaştığı yatakta, hem ağzından hem amından, doya doya siktirmişti kendini. İşin garibi, bütün bunları düşünmenin Suna'yı son derece tahrik etmesiydi.

           Elini götürüp, yine alev alev yanmaya başlayan amını avuçladı. Parmakları, içinden akmakta olan taze am sularını, kasıklarının her yanına yapışıp kalmış, akşamdan kalma kurumuş bellerin üzerine yaydı. Orta parmağı bızırına dokunur dokunmaz da, beli gelmeye başladı. Sonra halsiz bir halde yeniden uykuya daldı.

           Onu tekrar uyandıran, yanıbaşındaki telefonun çalması oldu. Daha tam kendine gelememiş bir halde cevapladı telefonu. Ama duyduğu ses, bir anda toparlanmasına yetti de arttı bile. Kocasıydı arayan.

           "Nasılsın sevgilim..?"

           "İyiyim... Uyuyordum da..."

           "Eh, dün geceden sonra normal tabii... Sabah mı gitti Murat...?"

           Birden dondu kaldı Suna. Dili tutulmuştu sanki.

           "Anlamadım..." dedi kocasına, zaman kazanmaya çalışarak "Kim sabah mı gitti...?"

           "Bilmediğimi sanıyorsun değil mi..? Ama dün onunla Kemeraltı'nda karşılaştığını bile biliyorum. Hatta otoparkta, arabanının içinde olanları da... Murat'ın dün akşam eve gelip seni siktiğini de biliyorum bu arada..."

           Suna, kocasına söyleyecek söz bulamıyordu. Uzun bir süre sessiz kaldı.

           "Şimdi merak ettiğim bir şey var..." diye devam etti sonra Emre, "hoşuna gitti mi...? Güzel sikti mi seni sevgilim...?"

           İyice şaşırmıştı Suna. Hem olup biten herşeyi biliyordu kocası, hem de ona hala "sevgilim" diye hitap ediyordu. Bir gariplik vardı bu işte. Ne olduğunu tam anlayamadığı bir gariplik. Tam anlayamadığı için de, bir türlü cesaretini toplayıp, kocasına cevap veremiyor, sessiz kalmayı sürdürüyordu.

           "Bak Suna..." dile devam etti Emre, "İki şeyi bilmeni istiyorum, tamam mı..? Bunlardan biri, bana asla yalan söylememen gerektiği... İkincisi ise sikildiğin için kızmadığım, aksine bunun hoşuma gittiği... Hem de çok hoşuma gittiği..."

           Hala ne olup bittiğini anlayamamıştı Suna. Kocası neler söylüyordu böyle. Murat'la sikiştiğini öğrenmişti bir biçimde. Bu kesinlikle ortadaydı. Ama nasıl başarmıştı bunu acaba? Üstelik neler söylüyordu. Hiç beklemediği, hiç hazır olmadığı sözlerdi bunlar. "Sikilmen hoşuma gitti" diyordu açık açık. Böyle bir şey olabilir miydi? Gerçi kendini gösterip erkeklerin sikini kaldırdığında kocasının buna aldırmadığını, hatta hoşlandığını bile sezinliyordu ama, şimdi söyledikleri çok farklıydı.

           Birden aklına, Murat'ın İzmir'de olduğu üç günlük süre içinde olup bitenler geldi. Öyle şeyler olmuştu ki gerçekten, kocasının bunların farkına varmaması düşünülemezdi. Örneğin sinemadaki adam. Büyük bir ihtimalle de, bahçede Murat'ın kucağına oturup onunla neredeyse sikiştiğini de görmüştü Emre.

           "Anlıyorum ama..." diye kekeledi telefona.

           "Hayır sevgilim anlamıyorsun... İlk önce işin birinci bölümünü çözelim istersen... Murat'la sikiştin mi, sikişmedin mi..? Daha doğrusu, dün otoparkta, arabanın içinde onun sikini ağzına alıp, gece eve geldiğinde de seni istediği gibi sikmesine izin verdin mi, vermedin mi..?"

           "Evet..." dedi Suna, alabildiğine alçak bir sesle, "Söylediklerin doğru..."

           Her şeyin bittiğini, çok sevdiği kocasıyla artık ayrılmaları gerektiğini düşünüyordu o anda. Yalan söylemenin gerçekten de bir anlamı yoktu bu durumda. Emre olup biteni biliyordu işte.

           "Tamam sevgilim... En önemli konuyu çözdük böylece... Bir kere daha söylüyorum, ne olursa olsun, bana asla yalan söylememelisin... Hatta daha da ileri gitmelisin... Ne yaşıyorsan, bana aynen anlatmalısın... Sen benim karımsın... Her şeyi paylaşmalıyız... Ben olmadan yaşadıklarını benimle paylaşmanın yolu ise anlatmak... Yoksa ben eksik kalırım olanların içinde... Bak, dün gece kendimi böyle eksik hissettim..."

           "Anlamıyorum hala, nasıl oluyor da, olup bitenleri bilebiliyorsun peki..?"

           "Çok basit sevgilim... Murat'dan öğrendim..."

           "Nasıl yani..?"

           "Yani bana telefon edip, Kemeraltı'nda seni gördüğünü, sonra da peşinden perklyerindeki arabaya gelip, ağzına verdiğini anlattı... Tabii, gece seni sikmek için eve gideceğini de söyledi..."

           "İyi ama neden..? Yani nasıl oluyor da seni arayıp, bütün bunları anlatma gereği duyuyor, onu anlamıyorum..."

           "Anlamayacak bir şey yok ki sevgilim... Aslında, o gece evde verdiğimiz partide senin içine nasıl düştüğünü farketmiştim... Sonra barın arkasında olanları da gördüm... Ama bahçede kucağına oturup ona yaptıkların, başımı döndürdü, doğrusunu söylemek gerekirse... Ben de konuştum onunla... Açık açık seni sikmek isteyip istemediğini sordum ona..."

           "Eeee...?"

           "Seni sikmek istememek mümkün mü..? O da açık açık söyledi bunu bana... Ben de, eğer isterse ve tabii sen de kabul edersen, seni sikebileceğini söyledim ona... Tabii, olanlardan beni haberdar etmesi şartıyla... Hepsi bu kadar işte... Ama asıl önemli olan bu değil... Asıl önemli olan, gece boyu neler olduğu... Murat'ın seni nasıl siktiğini, hoşuna gidip gitmediğini çok merak ediyorum... Güzel miydi sevgilim..? Güzel sikti mi seni..? Hoşuna gitti mi başka birine sikilmek..?"

           Suna, ne söyleyeceğini bilemiyordu. Hiç beklemediği, aklından bile geçirmediği bir durumla karşılaşmış olmanın getirdiği şaşkınlık o kadar büyüktü ki, kafasını toplamak için biraz düşünmesi gerekiyordu galiba.

           "Şu anda konuşucak durumda değilim Emre..." dedi kocasına, "Öyle bir karıştırdın ki kafamı, ne söyleyeceğimi bilemiyorum... Sonra konuşsak..."

           "Anlıyorum sevgilim... Saat şimdi İzmir'de akşamüstü altı olmalı... En iyisi ben seni, gece dokuz gibi arayayım... O sırada burada da gece oniki olur... Rahat rahat konuşuruz... Hadi şimdilik hoşçakal..."

            Erken yatmış olmasına rağmen, ancak öğlene doğru uyanabildi Suna. Bir süre, hayatından memnun bir dişi kedi gibi gerindi yatakta. Gerçekten de hayatından memnundu. Pek çok kadının hayalini kurmaya bile cesaret edemeyeceği bir konumda hissediyordu kendi. Gerçekten çok sevdiği bir kocası vardı. Onun da kensini çok sevdiğine emindi. Buna rağmen istediğini yapmakta, kendini istediği erkeğe siktirmekte özgürdü. Üstelik kocası da büyük bir zevk alıyordu bundan.

            Yetmiyormuş gibi, delicesine istediği bir şeyi yapmasını da istiyordu kocası. Hatta belki de, ondan daha çok istiyordu bunu. Suna kendine başka birine siktirirken, inleye inleye sikilirken seyretmekti bu da. En müthişi de buydu işte.

           Duş yaparken de, başka bir şey düşünemedi Suna. Söz vermişti kocasına. Bir daha geldiğinde, hem daha ilk gün birini bulup kendini siktirecekti kocasının gözleri önünde. Doya doya seyrettirecekti kendini sikilirken. Ohh bu gerçekten de çok güzel olacaktı. Kendini göstermenin en ileri şekli olacaktı bu. Bu yüzden sabırsızlanıyordu. Kimbilir ne zaman gelecekti Emre. O zamana kadar beklemek o kadar zor geliyordu ki.

           Sonra birden bir lamba yanıverdi kafasının içinde. Kocasının gelmesini beklerken, bu müthiş şeyin provasını yapabilirdi belki de. Ona değil ama, başkalarına seyrettirebilirdi sikilirken kendini bal gibi. İşte bu çok hoş olurdu.

           Öylesine heyecanlanmıştı ki, duşun altından çıkmadan elini götürüp amıyla oynamaya başladı. Bir anda geldi beli. Bacakları titriyordu. Kurulanıp aynanın önünde saçlarını tararken, bu fikrini nasıl gerçekleştireceğini düşünmeye başlamıştı bile.

           Acaba nerede yapabilirdi bunu? Yine Kipa'ya gitse bir şey çıkar mıydı ki? Sonra birden kocasının onu götürdüğü o erotik filmler gösteren sinema geldi aklına. Galiba en iyisi orasıydı. Orada seyredecek adam bulmak sorunu hiç yoktu işte. Bir sinema salonunda, herkesin gözü önünde sikilmek fikri onu deli etmişti bir anda. Ama acaba oradaki aç erkeklerin içinde bunu yapabilecek, ortalık yerde onu sikme cesaretini gösterecek biri çıkacak mıydı peki?

           Eğer oraya giderse, vücudunun her tarafının mıncıklanacağından, elleneceğinden hiç kuşkusu yoktu. Mutlaka biri ya da birileri sikini eline verip belini fışkırtacaktı. Buna da emindi. Ama onu gerçekten sikmeye kalkan olacak mıydı?

           Sonunda kararını verdi Suna. Bir deneyecekti şansını. Hiç bir kaybı olmazdı nasıl olsa. En kötü ihtimalle istediği kadar oynaşırdı sinemada. Tanımadığı, kim olduğunu bilmediği, hatta yüzünü bile görmediği bir takım adamların sert, kaba elleri altında defalarca belini getirmesi ihtimali onu müthiş tahrik etmişti.

           Gardrobunu açıp amacına en uygun olduğunu düşündüğü giysiyi seçti. Açık renk, üstü çiçek desenli, emprime bir şeydi bu. Kumaşı kaygandı. Hepsinden önemlisi de, öne boydan boya düğmeliydi. Aynada kendine baktı Suna. Giysinin omuzlarını incecik askılar tutuyordu. Yanlardan bakıldığında memelerinin yuvarlakları görünüyordu. Üstten iki düğmeyi açık bıraktığı için, memelerinin arası da gözler önündeydi bu arada.

           Kumaş, vücudunun tüm güzelliklerini sergileyecek biçimde, sıkı sıkı yapışmıştı tenine. Eteği gerçi biraz uzundu ve kasıklarının bir karış altına kadar örtüyordu bacaklarını ama, Suna, düğmeleri istediği gibi açıp kapayarak, bu sorunu çözüyordu. Zaten doğru yürüyebilmesi için, an azından iki düğmeyi açık bırakması gerekliydi. Yoksa ancak küçücük adımlar atabiliyordu eteğin darlığından.

           Dönüp bir de arkadan baktı kendine. Kıçı tüm başdöndürücülüğüyle belli oluyordu incecik kumaşın altından. Sonra kapının yanındaki ayakkabılığa gidip, giysisine uygun bir şey aradı. En uygunu, alabildiğine yüksek topuklu bej ayakkabıları olacak gibiydi. Yalnızca iki incecik banttan oluşuyordu bunlar. Biri parmaklarının biraz gerisinden, öbürü ise bileğine daha yakın bir yerden geçiyordu. Arkaları açıktı. Ayakkabıları ayaklarına geçirip baktı Suna. Öyle güzel olmuştu ki, yalnızca ayaklarıyla bile sik kaldırabilirdi her halde.

           Kararlı bir şekilde çıktı evden. Sinemanın önünde yer olmadığı için, arabayı biraz uzağa parketmek zorunda kalmıştı. Ama bundan şikayetçi değildi. İncecik topukları kaldırımın üstünde tıkırtılar çıkararak yürürken üstünde dolaşan aç erkek bakışlarıyla tüm vücudunun ürperdiğini hissediyordu. İnsanların yarı çıplak kadın vücutlarına son derece alışık olduğu Sinemanın ön salonuna girdiğinde, iyice heyecanlanmıştı. Kimse yoktu içeride.

           Gişenin önüne sokulup, bilet almak için omuzuna astığı küçük çantasından para çıkardı. İçerdeki kızla gözgöze geldiler. Orospu görüntülü biriydi kız. Suna'ya bakıp, şeytanca gülümsedi. Sanki onun burada ne aradığını, neden böyle giyinip bu sinemaya geldiğini biliyormuş gibiydi.

           "İyi eğlenceler..." dedi bileti verirken.

           Yürüyüp, yaylı kapıdan sinema salonuna girdi Suna. İçerisi karanlıktı tabii. Sonra gözlerini kaldırıp perdeye baktı ve bir anda donup kaldı. Akıl almaz bir sahne vardı gözlerinin önünde. Genç bir kadın iki erkeğin arasına sıkışmıştı. Biri önden öteki arkadan sikiyorlardı kadını. Suna başının döndüğünü, dizlerinin titrediğini hissediyordu. Tanrım, ilk kez görüyordu böyle bir şeyi. Büyülenmiş gibi seyrediyordu perdeyi. Tüm vücudunu inanılmaz bir ateş basmıştı. Kendini bir hayal aleminde hissediyordu Suna. Yürüyüp kendine bir yer bulmayı bile akledemiyordu.

           Birden kapı açıldı ve biri arkadan çarptı Suna'ya. Yolu tıkadığının farkına vardı gerçi ama, gözlerini yine de koparamadı perdeden. Kendini bayılacak gibi hissediyordu. Sendeleyip bir adım geri gitti. O zaman arkasındaki tutuverdi onu. Elinde olmadan ona yaslandı Suna. Sıcacak bir vücuttu arkasındaki. Sert bir erkek vücudu.

           Biraz kendini topladığında dönüp ona baktı Suna. Ama bu yeniden heyecanlanmasına, hem de çok heyecanlanmasına neden oldu. İriyarı, kaba saba bir adamdı. Hem de öyle böyle değil, sırım gibi bir şey... Suna onun yanında oyuncak barbi bebek gibi kalıyordu. Şimşek çakan gözlerini deler gibi, siker gibi Suna'nın yarı çıplak vücudunda dolaştırıyor, bu bakışların altında eridiğini, kasıklarının alev alev yandığını hissediyordu. Bir süre öylece birbirlerinin gözlerine baktılar. Anlaşmışlardı. Birbirlerinin ne istediğini biliyorlardı. Suna sikilmek istiyordu. Çam yarması da tesadüfen önüne çıkan bu küçük yosmayı sikmek...

           Sonra adam kocaman eliyle Suna'nın elini tuttu ve birlikte yürüdüler. En arka sıradaki koltukların arasından, salonun en dip tarafına götürüyordu adam onu. O da, bir çocuk gibi gidiyordu peşinden.

           Adam en dipteki koltuğa oturunca, o da yanına oturdu hiç itiraz etmeden. Aklını başına toplamaya çalışıyordu. Küçücük bir zaman dilimi içinde, peşpeşe müthiş şeyler yaşamıştı. Önce bir kadının iki erkek tarafından birden sikilişini izlemişti perdede. Sonra da kendini iri yarı bir adamın kollarında bulmuştu birden. Ve onu alıp buraya getirmişti adam. Salonun en dip, en gözden uzak yerine.

           Dönüp ona baktı. Gerçekten de iri yarı, kaba saba bir şeydi. Saçları kapkara ve kıvırcıktı. Üstünde düğmelerinin ancak yarısı iliklenmiş, açık renk ve kısa kollu bir gömlek ve yine açık renk bir keten pantolon vardı. Teni de çok esmerdi. Kolları ve gömleğinin açık yakasından görünen çıplak göğsü, inanılmayacak kadar adeleli, inanılmayacak kadar kıllıydı.

           Elini hala bırakmamıştı bu arada. Gözlerini indirip baktığında içi titredi. Adamın kocaman, kapkara ve parmakları kıllı elinin içinde bir çocuğunki kadar ufak kalmıştı kendi küçücük beyaz eli.

           Sonra gözlerini kaldırıp salonda dolaştırdı. İçerde yedi sekiz kişi daha vardı. Hepsi erkekti. salonun çeşitli yerlerine dağılarak oturmuşlardı. Suna onların perdedeki sikişleri seyredip, rahat rahat otuzbir çekmek istediklerini anlıyordu. Hemen önlerindeki sırada, birbirlerinden uzak oturan iki kişi vardı. Onlar da başlarını çevirmiş Suna'ya bakıyorlardı.

           Heyecandan ölecek gibiydi Suna. Adam onun elini bırakıp, kolunu omuzlarına doladığında itiraz etmeyi aklına bile getirmedi. Adam onu kendine çektiğinde de. Başını çevirip ona baktı. Birden eğilip onu öpmeye başladı adam. Ağzı kocamandı ve Suna'nın küçük etli dudaklarınının üstüne kapanmış emiyordu.

           Gözleri kararıyordu Suna'nın. Amı yine, durmadan akan bir çeşmeye dönmüştü. Vıcık vıcık sulandığını hissediyordu. Bir süre sonra ağzını onunkinden koparıp ön sırada oturan adamlara baktı. İkisi de filmi bırakıp onları seyretmeye başlamışlardı şimdi. Oh işte bu müthişti. Seyrediyorlardı onu. Ama hangisinin daha müthiş olduğuna karar veremiyordu bir türlü. Seyredilmek mi, yoksa iri yarı bir yabancının yanıbaşında olmak mı.

           Yeniden yüzünü çevirip dudaklarını adamın bekleyen ağzına verdi. Sonra da onun kocaman dilini yakalayarak emmeye başladı. Başı dönüyordu. Kendini iyice kaptırmıştı artık. Bu yüzden de adam geri çekildiğinde, delirecek gibi oldu.

           "Bak..."dedi adam.

           Başıyla perdeyi işaret ediyordu. Suna gözlerini perdeye çevirdi ve bir kere daha uçtu. Takım elbiseli bir adamla, çırıl çıplak bir kadınının görüntüleriydi gördükleri. Bir yatağın üstünde, bacakları alabildiğine açık ve karnına çekili yatıyordu kadın. Adamın başı kasıklarına gömülmüştü. Amını yalıyordu. Hem de ne biçim yalıyordu. Yatağın üstünde kıvranıyordu kadın dil darbeleriyle.

            Amının artık ateş düşmüş gibi yandığını hissediyordu Suna. Titreyen parmaklarıyla giysisinin düğmeleri açmaya başladı birer birer. Az sonra çıplak vücudunu olduğu gibi ortaya çıkarmıştı. Adamın elini yakalayıp çekti ve amının üstüne yapıştırdı.

           O kapkara ve uzun parmaklardan biri, iyice şişip açılmış dudakların arasından kayarak amına girdiğinde ise beli gelmeye başladı. Dudaklarını ısırmış, inlememeye çalışordu. Gözleri onu seyretmekte olan adamların üstünde dolaşıyordu. İkisi de iyice dönmüşler ve artık açıkça onu seyretmeye başlamışlardı. Sarsıla sarsıla beli gelmeye başladı.

           Tekrar kendini topladığında yanındaki adamın öbür eliyle pantolonunun önünü açmakta olduğu farketti Suna. Gözleri oraya gitti. Heyecanla bekliyordu. Adam sikini dışarı çıkarmayı başardığında ise gözleri hayretle, faltaşı gibi açıldı. İnanılmaz bir şeydi bu. Kapkaraydı. Kazık gibi sertleşmişti. Başı o kadar kocamandı ki, inanılır gibi değildi sanki. Akıl almayacak kadar da kalındı. Bir bayrak direği gibi havaya dikilmişti. Öyle uzundu ki, neredeyse adamın göbeğine kadar geliyordu ucu. Tamam, bu iriyarı çamyarmasından ufak bir penis beklemiyordu ama, çıkan şey tahminlerinin de ötesindeydi.

           Felç olmuş gibi seyrediyordu Suna. Sonra adam onun elini tutup sikine doğru çekti. Önce parmak uçlarını değdirdi Suna bu muhteşem sike. Tanrım, ne kadar sıcaktı. Bir kadife kadar yumuşaktı teni. Ama Suna parmaklarını onun çevresine zorlukla doladığında, bu kadife yumuşaklığının altındaki çelik sertliğini hissederek ürperdi.

           Eli yukarı aşağı oynamaya başladı kendiliğinden. Boylu boyunca okşuyordu artık bu inanılmaz büyüklükteki siki. Adamın uzun parmağı da amına girip çıkıyordu bu arada. Delirecek gibi olmuştu Suna.

           "Bak..." dedi bir kez daha adam.

           Perdedeki adam da şimdi çırıl çıplaktı. Artık yeniden sırtüstü yatan kadının bacaklarının arasına girmiş, onu sikmeye hazırlanıyordu. Suna zevkten buğulanmış seyretmeye başladı. Kadının bacakları birden havaya kalktı. Kendini iyice açmıştı artık. Kolları, vücudunun üstüne uzanan adamın boynuna dolanmıştı. Sonra adam onu sikmeye başladı.

           Suna başını çevirip önce elindeki sike, sonra da ön sıradaki adamlara baktı yine. Yüzlerinden, ikisinin de uçtuğunu anlayabiliyordu. Bu onun da biraz daha uçmasına, biraz daha çıldırmasına neden oluyordu tabii.

           Tekrar perdeye baktığında işler kızışmıştı. Şimdi hırsla sikiyordu adam altındaki kadını. Suna'nın yanındaki adamın sikini sımsıkı tutan eli de, perdedeki adamın kalçalarının hareketleriyle uyumlu hareket etmeye başlamıştı. Yukarı aşağı oynayan avucu sanki bir am gibi olmuştu. Bir taraftan da biraz öne eğilip bacaklarını sımsıkı bitiştirmiş, adamın amındaki elini adeta hapsetmişti. İçine girip çıkan o kıllı ve kalın parmak aklını başından alıyordu.

           Perdede sikilmekte olan kadın çığlıklar atıyordu artık. Zevk dolu çığlıklar. Bunların Suna'nın üstündeki etkisi de müthiş oluyordu tabii. O da çığlık atmak istiyordu. Bunu yapmamak için de dudaklarını ısırıyordu.

           Yanındaki adamın vücudunun kasıldığını hissederek ona döndü. O kocaman, kapkara sikin başı, sanki daha da büyümüş gibiydi. Birden üstündeki deliğin iyice açıldığını gördü Suna. Bembeyaz bir bel sütunu fışkırdı havaya. İnanılmaz bir hızla hem de. Sonra da havada geniş bir kavis çizip, ön sıradaki koltukların üstüne gitti. Bir daha beli gelmeye başladı Suna'nın. Başını adamın omuzuna yasladı. O kocaman siki sağmayı hala sürdürüyordu eli. O da hala fışkırtıyordu. Tanrım inanılmaz bir şeydi bu. Gözlerini elindeki sikin başına dikmiş, peşpeşe gelen bel sütunlarını seyrediyordu.

           Sonuncusu tam yüzüne geldi Suna'nın. Bu da onun belini bir kez daha getirmesine ve öylece yığılıp kalmasına neden oldu. Kendini bir hayal aleminde yaşıyormuş gibi hissediyordu artık.

           Ön sıradaki adamlardan birinin kalkıp iki koltuk uzağına gelmiş olduğunu gördü. Alev alev yanan gözlerle onu seyrediyordu adam. Seyretmek ne demek, siker gibi bakıyordu. Pantolonundan çıkardığı siki elindeydi. Suna bunun aslında küçük bir sik olmadığını görüyordu ama, yanındaki adamın kocaman sikinin yanında oyuncak gibi görünüyordu yine de.

           Eli sürekli hareket halindeydi adamın. Suna'yı seyrederek otuzbir çekiyordu. Ama acele eder bir hali yoktu. Keyfini çıkara çıkara yapıyordu bunu. Yeniden ve inanılmaz derecede tahrik olduğunu hissediyordu Suna. Buraya gelmekle çok iyi şey yapmış olduğuna emindi artık. En azından bir yakın mesafe seyircisi vardı şimdi. Üstelik yanında da, kocaman sikli bir adam oturuyordu.

            Tüm benliğiyle, kendini ona siktirmek istiyordu Suna. Ama korkuyordu biraz. Bu kadar büyük bir sikin küçücük amına girmesi imkansız gibi geliyordu ona ve bu nedenle de korkuyordu. Ama bu son derece tahrik de ediyordu onu. Kimbilir ne kadar zevkli bir şey olurdu bu. O kapkara, o kocaman, o kıllı sikin amına girmesini, üstelik bunun şimdi biraz uzağında oturup onu seyrederek otuzbir çeken adamın gözleri önünde olmasını delice istiyordu.

           Sonra adam, bir kolunu omuzunun üstünden geçirip, çıplak memesini okşamaya başladı. Gözlerini indirip oraya baktığında, delirecek gibi oldu Suna. Memesini bir pençe gibi kavrayan o kocaman ve kıllı el, bembeyaz teninin üstünde öyle bir görüntü yaratıyordu ki, içinin ürperdiğini, titrediğini duyumsadı. Neler oluyordu böyle.

           Hemen kararını verdi Suna. Koltuktan yere, dizlerinin üstüne kaydı. Sonra da, adamın bacaklarının arasına girdi. Gerçi biraz sıkışıktı burası ama, aklını başından alan o kocaman sike bu kadar yakın olmak onu o kadar heyecanlandırıyordu ki, umurunda bile değildi bu. Hiç bir inme belirtisi göstermemişti adamın siki. Hala dimdikti.

           Suna, titreyen parmaklarıyla onu en dibinden tuttu öne eğilip o akıl almaz büyüklükteki başını yalamaya başladı. Hafifçe inlediğini duydu adamın. Bu daha da tahrik etti onu. Koca bir dondurmayı yalar gibi yalıyordu artık. Bir taraftan da, böyle bir siki amına alıp alamayacağını düşünüyordu. Acaba sığar mıydı içine? Bunun düşüncesini bile çıldırtıcı, adeta uçurucu buluyordu Suna.

            Elinde tuttuğu kapkara sik, gerçek bir erkeklik abidesine benziyordu. En çarpıcı yanı ise rengiydi. Adamın vücudunun başka yerlerinden daha koyuydu. Adeta zenci siki gibi simsiyah görünüyordu. Bu arada yaptıklarının adamı da çok etkilediğini görüyordu. Suna'nın dili sikinin başında dolaştıkça kıvranıyordu adam. Sikinin alt tarafında, en dibinden ucuna kadar uzanan tohum borusu, bir parmak gibi kabarmıştı. Dilini boylu boyunca orada gezdirmeye başladı Suna. Bu adamı yeniden inletti.

            Sonra gözleri otuzbir çeken adama takıldı yeniden. Daha da sokulmuştu yanlarına. Suna'nın şimdi boş kalan koltuğunun hemen yanındaki koltuğa oturarak yan dönmüş, hiç bir ayrıntıyı kaçırmamaya çalışarak seyrediyor ve şimdi biraz daha hızla otuzbir çekiyordu. Suna'nın giysisinin önü hala açıktı. Adamın bacaklarının arasına sıkışıp böyle otururken hiç bir yerini örtmüyordu tabii. Adamın gözleri çıplak memelerinde, açıkta kalan kalçalarında ve yüzünde dolaşıyordu. Bu Suna'nın kanının daha da kaynamasına neden oldu tabii.

            Adama iyice göstererek yalamaya başladı o kocaman, kap kara sikin başını. Sonra da ağzını alabildiğine açtı ve o kocaman sikin başının üstüne kapandı dudakları. Off, ne kadar büyüktü... Başını yavaş yavaş aşağı bastırmaya ve onu ağzını içine almaya çalıştı. Boğulacak gibi oluyordu ama, vazgeçmeyecekti. O kadar güzeldi ki. İnanılmaz bir zevk alıyordu yaptığından. Artık tüm gücüyle emmeye de başlamıştı. Dayanılması zor bir vakum uyguluyordu adamın sikine.

           Aradabir durup gözlerini otuzbir çeken adama çevirmeyi ve onu seyretmeyi de ihmal etmiyordu bu arada. Sonra gözlerini onun gözlerine dikip, başını tekrar oynatmaya o kapkara siki, becerebildiği kadarıyla ağzına sokup çıkarmaya devam ediyordu. Kendini başka bir dünyada gibi hissediyordu. Sanki boyut değiştirmişti.

            Birden müthiş bir şey oldu. Suna'yı ve onun adamın kocaman sikine yaptıklarını seyrederek otuzbir çeken adamın ağzından önce bir hırıltı çıktı, sonra da beli gelmeye başladı. Sikinin ucundan büyük bir hızla fışkıran tohumları, bir yağmur gibi gelip Suna'nın ondan taraftaki memesine yapıştı. İkinci salvo ise yüzüne geldi. Suna biran için aklını kaçırdığını sandı. Bütün vücudu zangır zangır sarsılıyordu. Ağzını açabildiği kadar açıp bastırdı. Adamın siki biraz daha içeri girdi böylece. O kocaman başı küçük diline dayanmıştı.

           Tam o anda da beli geldi adamın. Tohumlarını, Suna'nın gırtlağına fışkırtmaya başladı. İki eliyle birden Suna'nın başını tutmuş taşaklarını boşaltıyordu. Peşpeşe gelen salvolar halinde boğazına çarpan beller, adeta yemek borusunu yakarak karnına iniyordu Suna'nın. Gözleri karardı.

           Yeniden kendine geldiğinde, adam iki eliyle onun yüzünü okşuyordu. Elleri kocamandı. Yüzünün bir kaç santim uzağındaki o kapkara kıllı siki, hala kocamandı. Sertliğinden hiç bir şey kaybetmemişti adamın siki... Gözlerini çevirdiğinde, biraz önce onu seyrederek otuzbir çeken ve bellerini memesine, yüzüne fışkırtan adamın gitmiş olduğunu gördü. Sonra adamın ona alçak sesle bir şeyler söylediğini farketti. Sesi o kadar alçaktı ki, ne dediğini anlayamamıştı Suna.

           "Duymuyorum..." diye fısıldadı.

           "Seni sikmek istiyorum..." dedi o da, biraz öne eğilerek. Neredeyse yine beli gelecekti Suna'nın. Zaten bunu o da istiyordu. Hem delicesine. Ama hala korkuyordu. Adamın sikinin büyüklüğünden korkuyordu.

           "Ohhhh... Sikin çok büyük..." dedi mırıldanarak.

           "Onu senin içine sokmak istiyorum..."

           "Girmez... Öyle büyük ki girmez... Eğer onu amıma sokarsan, parçalarsın beni... Ohhhhh... Parçalanırım..."

           "Sen de istiyorsun yavrum, biliyorum..."

           "Ohhhh... Amımı parçalarsın sen... Ahhhh sen..."

           Ona itiraz ederken bile sanki evet dediğinin, sözleriyle adamı daha da tahrik ettiğinin bilincindeydi Suna. Üstelik olan bitenlerden sonra, adamın pek itiraz dinlemeyeceğini de anlamıştı. İri elleriyle onu kollarından yakalayıp kaldırdığında ise hiç itiraz etmedi zaten. Kendini bir anda adamın kucağında buldu sonra. Yüzü ona dönüktü. Tıpkı ata biner gibi oturmuştu kucağına. Adam o kocaman sikini dibinden tutarak karnına yasladı Suna'nın. Dev bir mantara benzeyen başı, göbeğinin biraz üstüne kadar geliyordu.

           "Ohhhh... İmkanı yok girmez..." diye mırıldandı Suna, "Alamam onu içime... Ahhhh tanrım, ne kadar büyük... Ahhhh... Ne kadar güzel sikin var..."

           Yine aynı şeyi yapıyordu işte. Bir taraftan "girmez" derken, bir taraftan da onu içine alabilmek için delirdiğini belli ediyordu sözleriyle...

           Adam pençe gibi elleriyle onu belinden tutup kaldırdığında, bayılacak gibi hissetti kendini. Sonra o kocaman sikin mantar gibi başını amının dudaklarında hissetti. Tüm vücudu elektrik akımına çarpılmış gibi titremeye başlamıştı yine. Dizlerini adamın iki yanında koltuğa sıkı sıkı dayayıp, kendini dengelemeye çalıştı. Bir kez daha geliyordu beli. İçinden akan sular, o kocaman siki ıslatıyordu.

           Kalçaları ileri geri oynamaya başlamıştı. Kontrol bile edemediği bu hareketler nedeniyle, o kocaman sikin amına girmeye başladığını farkettiğinde ise çıldırıyordu. İşte... İşte, giriyordu içine. O akıl almaz büyüklükteki kapkara kıllı sik, içine giriyordu. Artık peşpeşe belini getirmeye başlamıştı.

           Kalçaları iyice kontrolden çıkmıştı. Adamın siki, santim santim kayıyordu amının içine... Küçücük amı alabildiğine açılıyor ve bu koskoca siki, olanca kalınlığıyla içine alıyordu. Sonunda onun rahminin ağzına dayandığını hissetti Suna. Sanki içi sikle dolmuş, sanki etten bir kazığa oturtulmuş gibiydi. Kol gibi bir sik girmişti içine... Onun dev bir mantara benzeyen başı, rahmine bastırıyordu.

            Başını eğip aşağıya, kasıklarına baktı ve içi titreyerek, o muhteşem erkeklik abidesinin yarısına yakın kısmının hala dışarda olduğunu gördü. Adam iki eliyle çıplak kalçalarını avuçlamış, memelerini yalıyordu. Otuzbir çeken adamın bellerini biraz önce memesine fışkırttığı aklına geldiğinde iyice çıldırdı Suna. Manyak bir şeydi bu. Kıçının o başdöndürücü yuvarlakları, adamın kocaman dolma parmaklı elleri altında mıncık mıncık yoğruluyor, eziliyordu.

           Sonra öteki adamı gördü. Onu tanımıştı hemen. Ön sırada oturan ve baştan beri onları seyreden adamların ikincisiydi bu. Adamla üstünde oturdukları koltukla sinemanın duvarı arasındaki daracık aralığa girip, yanlarına kadar gelmişti. O da işçi kılıklıydı. Pantolonunun önünü çözmüş ve çelik bir yay gibi yukarıya kıvrık sikini dışarı çıkarmıştı. Gözleri şehvetle parlıyordu.

            Suna'nın beyninde küçük patlamalar olmaya başlamıştı artık. Delicesine istediği bir şeyi elde etmenin zevkiyle ürperiyordu. İri yarı, kaba saba bir adamın inanılmayacak kadar büyük sikinin üstüne oturmuştu ve siki kalkıp kazık gibi kesilmiş başka biri, hemen yanlarına kadar sokulmuş, bunu seyrediyordu. Çevreden gittikçe koptuğu hissediyordu Suna.O kocaman sikin üstünde artık daha rahat hareket edebildiğinin de farkındaydı. Giderek daha çok açılıyordu amı. Kalçaları, ileri geri, sağa sola olduğu gibi yukarı aşağı da oynuyordu artık. Sik, içinde ileri geri oynuyordu. Bunu hissettikçe de azgınlaşıyordu Suna.

           Adamın sikini, kısmen de olsa, yalnız içine almayı başarmakla kalmamıştı yani... Onunla sikişiyordu şimdi. İnanılmaz büyüklükteki bir sikle sikiliyordu. Gözleri ise öbür adamın sikindeydi. Çok güzel bir sikti o da. Bayağı büyüktü. Ama Suna'nın en hoşuna giden yanı, yukarıya yaptığı kıvrımdı. Başı iyice şişip morarmıştı. Ağzını sulandırıyordu Suna'nın.Bu arada onu sikmekte olan adam kalçalarını mıncıklayan ellerinden birini aşağı kaydırmış, sikinin iki yanından uzattığı kalın parmaklarıyla, amının dudaklarını okşamaya başlamıştı.

            Böyle bir şeyi ilk kez yaşıyordu Suna. İnanılmaz bir zevk veriyordu bu temas. Sanki amının daha da açılmasına neden oluyor gibiydi. Kalçalarının her aşağı hareketinde, o kocaman siki daha çok içine alıyormuş hissine kapılmıştı. Birden koltuğun arkasında ayakta duran adamın elini uzatıp saçlarını okşamaya başladığı farketti. Bu da müthiş hoşuna gitmişti işte. Üstelik adam biraz daha yaklaşmış gibiydi sanki. Vücudunu biraz öne verip, başını zencinin başının yanından geçirerek, yüzünü o müthiş hoşuna giden sike doğru yaklaştırdı Suna. Adam biraz daha yaklaşsa, ağzına alabilecekti onu. Bunu şiddetle istediğini farkediyordu.

           Dilini uzatıp, yaramaz yaramaz oynattı. Sonra da ağzını açıp, dudaklarını yuvarlaklaştırdı. Açık bir davetti bu.Zevkten buğulanmış gözleriyle adamın sokuluşunu ve bir eliyle sikini tutup aşağı büküşünü seyretti. Sonra ağzına sokuverdi adam... Bir anda ve neredeyse dibine kadar. Hırsla emmeye başladı Suna. Geri kalan tüm hareketleri adam yapıyordu çünkü. Kalçaları ileri geri oynuyor, siki ağzına girip çıkıyordu. Düpedüz ağzını sikiyordu adam. Tanrım ağzını sikiyordu. Amındaki kocaman sik yetmezmiş gibi, bir de ağzından sikiliyordu. Yine beli gelmeye başladı.

           Neredeyse aynı anda da, altındaki adam müthiş bir şey yaptı ona. Amının dudaklarını okşamakta olan parmaklarını uzun bir hareketle geri çekti ve bir parmağının ucu, Suna'nın küçük göt deliğine hafifçe bastırdı. Bir daha geldi beli. Götünün, adamın parmağı altında açılıp kapandığını hissediyordu. Sonra iki şey birden oldu. Önce o kapkara, kalın ve kıllı parmak, bir anda giriverdi götüne. Peşinden de ağzını sikmekte olan adamın belleri gırtlağına dolmaya başladı. Artık çırpınmaya başlamıştı Suna. Tüm vücudu zangır zangır titriyor, kalçaları delice hareketler yapıyor, gırtlağı sürekli oynayarak ağzına fışkıran belleri yutmaya çalışıyordu.

            Bacakları artık taşımaz olmuştu onu. Tüm ağırlığıyla oturuverdi adamın kucağına... O kocaman sik, olduğu gibi girdi amına... Dibine kadar... Durmadan geliyordu beli. Adamın da de bellerini fışkırtmaya başladığını, karnının içini inanılmaz sıcaklıktaki tohumlarıyla doldurmaya başladığını hissettiğinde ise kelimenin tam anlamıyla kendinden geçti. Uzaya, sonsuz bir karanlığın içine fırlatılmış gibiydi sanki.

            Tekrar kendine geldiğinde, adamlar gitmişti. Oturduğu koltukta yayılıp kalmıştı. Perdede film devam ediyor, sevişen insanların bağırmaları, inlemeleri karanlık sinema salonunun her tarafında yankılanıyordu. Yine önlerdeki sıralarda bir kaç abaza tip gözleri perdede, elleri bacaklarının arasında film izlemeye devam ediyorlardı.

            Suna giysisinin düğmelerini ilikledi. Tüm vücudunun sızladığını hissediyordu. En çok sızlayan yeriyse, o akıl almaz büyüklükteki sikin dibine kadar girdiği amıydı. Bunun nasıl olduğunu anlamıyordu hala. Hepsini almıştı içine... Elleriyle yüzünü ovuşturdu. Kurumuş beller geldi parmaklarına. Çantasını, içinde yüzünü temizleyecek bir şeyler bulmak umuduyla karıştırarak kalktı yerinden. Dışarı, gişenin olduğu salona çıktı. Aksi gibi hiç bir şey yoktu yanında yüzünü silebileceği. Bilet gişesindeki kız onu ilgiyle seyrediyordu yine... Yürüyüp gişeye yanaştı Suna.

           "Islak kağıt mendil gibi bir şeyin var mı acaba..?" diye sordu kıza.

           "İyi eğlenmişe benziyorsun..." dedi kız, çantasından bir tane çıkarıp verirken,

           "Yüzünün haline ve saçlarına bakılacak olursa bayağı iyi eğlenmişe benziyorsun..."

           "Fena sayılmazdı..." diyerek gülümsedi ona Suna.

           "Arasıra ben de yaparım bunu... Ama burada değil tabii... Başka bir sinemaya gidiyorum, canım senin gibi eğlenmek istediğinde... Orası da çok güzel..."

           "Öyle mi..? Bunu aklımda tutarım... Ama bence burası da çok güzel..."

           Bir taraftan da ıslak kağıt mendille yüzünü siliyordu. Sonra kıza göz kırpıp arkasını döndü ve dışarı çıktı. Arabasını park ettiği yer, birden çok uzak görünmeye başlamıştı gözüne. Elinden geldiğince hızlı yürüdü. Attığı her adımda, adamın belleri amından sızıp, bacaklarının iç taraflarından dizlerine doğru süzülüyordu.

            Üzerinde dolaşan aç erkek bakışlarını farkediyor ve içini tekrar kaplamaya başlayan heyecanı hissediyordu. Ama, başka yaramazlık yapacak durumda hissetmiyordu kendini. Ölesiye yorgundu. Yirmi dakika sonra evdeydi. Doğruca yatak odasına gitti. Soyunacak gücü bile kalmamıştı. Öylece uzandı yatağın üstüne.

            Uyandığında saat yediye geliyordu. Kalkıp giysisini çıkardı. Hala sızlıyordu amı. Aynanın karşısında oturup ayaklarını tuvalet masasının üstüne koydu. Bacaklarını iyice açmıştı. Amının görüntüsü, içini titretti. İyice kızarmıştı. Kocaman bir ağız gibi açık duruyordu. İçi hala bel doluydu.

           "Ohhh tanrım, laçka etmiş herif beni..." diye mırıldandı kendi kendine, "Mahvetmiş güzelim amımı... Büyütüp, kocaman yapmış..."

            Kalkıp banyoya gitti. Küveti doldurup, jakuziyi çalıştırmadan yattı sıcak suyun içine. Sıcak suyun amının içine girdiğini hissediyordu. Bir süre sonra, suyun üstünde yüzmeye başladı adamın belleri. Seyrettikçe içi titriyordu Suna'nın. İşte yine tahrik olmaya başlamıştı. Müthiş bir gün yaşamıştı. Halbuki yalnızca erkekleri tahrik etmek, vücudunu seyrettirmek için gitmişti sinemaya. İlk kez yapacaktı böyle bir şeyi. Ama başka ilkleri de yaşamıştı sinemanın karanlığında.

            Önce kaba saba bir adamın kucağında bulmuştu kendini. İlk defa onunki kadar büyük bir sik görmüş, ilk defa bu kadar büyük bir siki yalayıp ağzına almış, fışkırttığı tohumlarını yutmuş ve bütün bunlar yetmiyormuş gibi bu kocaman, kapkara ve kıllı siki, dibine kadar almıştı amının içine. İlk defa bir erkekle sevişirken, başka bir erkek belini fışkırtmıştı üstüne. İlk defa amında sik varken, ikinci bir siki de ağzına almış ve onun gırtlağına fışkırtmasına izin vermişti. İlk defa biri götüne parmağını sokmuştu. Hepsi birbirinden müthişti.

            Bunlar aklına geldikçe, kasıklarından gelen bir sıcaklık da, karnına doğru yayılmaya başlamıştı. Jakuziyi çılıştıran düğmeye basıp, başka şeyler düşünmeye çalıştı. Akşam kocası telefon ettiğinde, nasıl olsa kendini yeni bir şehvet kasırgasına kaptıracaktı. Hiç değilse o zamana kadar biraz dinlenmeliydi. Gözlerini kapayıp, vücudunu su huzmelerinin okşayışına terketti.

            Telefon çaldığında saat tam dokuzdu. Ama bu sefer salondaki koltukta değil, yataktaydı Suna. Elini uzatıp telefonu aldı ve sırtüstü yatarak konuşmaya başladı kocasıyla.

           "Bugün neler yaptın sevgilim..?" diye sordu Emre, "Güzel şeyler yaşadın mı..?"

           "Ahhh Emre... İnanılmaz bir gündü bugün.."

           "Yine siktirdin mi kendini..?"

           "Ohhh evet sevgilim... Yine siktirdim kendimi... Hem de ne biçim siktirdim... Çılgın bir şeydi olup bitenler...?"

           "Hadi anlat bana sevgilim... Bu seferki kimdi..?"

           "İnanmayacaksın ama, hiç tanımadığım kaba saba bir adama siktirdim kendimi sevgilim... Siki, akıl almayacak kadar büyüktü biliyor musun..? Ohhh çok büyüktü sevgilim... En az otuz santim vardı... Ohhh çok büyüktü sevgilim... Onu soktu bana... Hepsini... Amımı bollaştırıp, kocaman yaptı... Parçaladı beni..."

           "Nasıl sikti seni..? Hadi anlat..."

           "Bugün kalkıp, seninle birlikte gittiğimiz o porno sinemasına gittim sevgilim... Aslında istediğim beni sikecek birini bulmak ve sikilirken etraftakilere seyrettirmekti... Ohhhh çok istiyordum bunu..." diyerek, anlatmaya başladı Suna.

           Bir saatten fazla sürdü konuşmaları. Her şeyi anlattı Suna kocasına. En ince ayrıntısına kadar hem de. Hiç bir şeyi atlamadı. Anlattıkça heyecanlanıyor, tahrik oluyordu. Bir süre sonra parmakları, amının hala sızlamakta olan dudaklarının arasına girmiş, bızırıyla oynamaya başlamıştı. Sonunda telefonu kapattığında, üç kez daha getirmişti belini. Kocası da iki kez. Sabaha kadar, mışıl mışıl uyudu.

           

            O gün erken kalktı Suna. İlk hissettiği, amındaki sızı oldu yine. Gerçi bir gün önçesine göre iyice hafiflemişti ve onu rahatsız etmiyordu ama, yine de sızlıyordu işte. Aynanın karşısına geçip baktı amına... Eskisi kadar olmasa da, yine de şişti dudakları. Üstelik hala hafifçe açık duruyordu. Tanrım o kıllı, koskocaman sik, amını kullanılamaz hale getirmişti. Geçici bir süre için de olsa...

           Aslında kendini kaybedip onun tümüyle üstüne oturarak hepsini içine almasa, belki de böyle olmazdı. Ama adam götüyle oynamaya başladığında delirecek gibi olmuştu zevkten. Hele o uzun ve kalın, kıllı parmak götünün içine girdiğinde ise ip kopmuştu. Ne yaptığını tam bilmeden oturuvermişti onun sikinin üstüne... Müthiş bir zevk almıştı parmak içine kaydığında. O ana kadar hiç tatmadığı, hiç bilmediği müthiş bir zevk.

           Masanın üstünden el aynasını alıp yatağa geri döndü. Götüne bakmak istiyordu. Kendini inanılmaz bir zevk dalgasına kaptırmasına neden olan o küçük deliği mutlaka görmek istiyordu. Sırtüstü yatıp bacaklarını iyice açtı. Sonra da havaya kaldırıp, dizlerini karnına çekti. Bir eliyle sapından tuttuğu aynayı uzattı. İşte oradaydı. Şiş amının hemen altında. Pembe ve küçücük. Öbür elini götürüp parmağını dokundurdu. Tüm vücudunun titremesine neden oldu bu temas. Tanrım, ne kadar da duyarlıydı.

            Amı bir anda sulanıvermişti yine. Hala açık olduğu için de, o kaygan sıvılar dışarı sızıyor, aşağıya götüne doğru akıyordu. Bir kez daha dokundurdu parmağını o küçük deliğe. Şimdi am sularıyla biraz kayganlaşmıştı. Çok hafif bastırarak, parmağının ucuyla okşamaya başladı Suna ve karnının içinde başlayan müthiş bir sıcaklığın, büyük bir hızla vücuduna yayıldığını hissetti. Bir dalga aşağı inip ayak parmaklarının uçlarına kadar ulaşırken, bir dalga da hızla yukarı, doğrudan doğru beynine çıktı. Beli geliyordu.

            Öyle sırtüstü yatarak nefeslenirken, içini tarifi imkansız bir duygunun doldurduğunu hissediyordu Suna. Bu yaşına gelene kadar bilmediği, farkına varmadığığı, hatta aklına bile getirmediği yeni bir zevk merkezini keşfetmiş olmanın mutluluğuydu bu. Bacaklarını yine kaldırıp, parmağını tekrar götürdü götüne. Şimdi daha çok am suyu oraya akmış ve o küçük deliği vıcık vıcık kayganlaştırmıştı. Parmak ucunun okşamalarıyla içi ürperiyordu Suna'nın.

            Ama asıl aklını başından alan, götünün, sanki kendi başına bir canlıymışcasına gösterdiği tepkilerdi. Kimi zaman şiddetle büzülüyor, kimin zaman parmağının altında gevşeyip açılıyordu. Sonra da adamın parmağını götüne sokuşu geldi aklına. Yavaşça bastırdı parmağını götüne. O küçük delik birden açılıdı ve parmağı içine kayıverdi. Yumuşacıktı götünün içi. İnanılmayacak kadar yumuşak ve sıcak. İnleyerek yine belini getirmeye başladı Suna. Götü şimdi alabildiğine kapanmış, parmağını içinde bir mengene gibi sıkıştırmıştı.

            O gün evden hiç çıkmadı Suna. Evde yiyecek bir şeyler vardı zaten. Normalde dışarı çıkmasına neden olan en önemli dürtüsü bugün tatminsiz kalmak zorundaydı. Aksi takdirde yalnızca yarım bir tatmin söz konusu olabilecekti çünkü. Kendini seyrettirip sik kaldırmak olacaktı o da. Ama doğrusu, kimseye siktiremeyecekti bugün kendini. Amının bu haliyle, imkan yoktu buna.

            Vakit geçirmek için kitap okumaya çalıştı ama, aklına hep sinema perdesindeki göt sikme sahnesi geliyordu. Bu da birden kanının tutuşmasına neden oluyor ve sonunda kendini götüyle oynar buluyordu Suna. Artık rahatlıkla sokabiliyordu parmağını o küçük deliğe. Bu da belini getirmek için yeterli oluyordu ona. Tam altı kez tekrarlandı bu durum.

            Sonra Kemeraltı'ndaki o adam geldi aklına. Neler söylemişti arkadaşına. Suna'nın kalçalarının şortundan taşan yuvarlaklarına bakıp

           "İşte tam yalanıp yalanıp sikilecek bir göt" demişti.

           Götünün yalanması fikri çok uçurucu bir şeydi doğrusu. Yumuşak, kaygan ve kıpır kıpır bir dilin, götünün küçük deliğinde dolaştığını hayal etmek bile deli ediyordu onu. Keşke şu anda burada, yanında olsaydı o adam. Seve seve yalatırdı ona götünü... Ama sonra da onu götünden sikmeye kalkışırdı her halde. O küçücük deliğine bir sikin girmesi çok daha müthiş bir şey olurdu belki de. Canı yanar mıydı acaba?

            Birden götünü denemeye karar verdi Suna. Parmağından daha kalın bir şeyler bulup, götüne sokmak istiyordu canı. Kalkıp mutfağa gitti. Buzdolabını açıp baktı ve gözleri bir anda en üst rafta durmakta olan sosis paketine takılıverdi. Yaklaşık 15 santim uzunluğunda, kalın sosislerdi bunlar. Bir tanesini eline alıp baktı. Kocasının sikinin yarısı kadar vardı kalınlığı. Ama buz gibi soğuktu tabii. Mikro-dalga fırına gidip içine koydu sosisi. Sonra da bir dakika süreyle çalıştırdı fırını. Şimdi sıcacık olmuştu işte.

            Onu elinde sıkı sıkı tuttu Suna. Tıpkı küçük bir siki tutuyormuş gibi olmuştu. Yatak odasına giderken, bacaklarının heyecandan lastik gibi olduğunu hissediyordu. Amı yine sular akıtmaya başlamıştı. Yatağın üstüne attı kendini sırtüstü. Sağ elinin parmakları götüne gittiler birden. Yine bacaklarını açıp karnına çekmişti. Götü am sularıyla öyle bir kayganlaşmıştı ki, parmağı hemen kaydı içine. Tanrım ne kadar güzel bir duyguydu bu.

            Artık kesin kararını vermişti. Sosisi götüne sokacaktı. En azından sokmayı deneyecekti. Ama kuruydu sosis. Parmağını götünden çekip sosisi amınının aralık dudakları arasından içeri kaydırdı. Vıcık vıcıktı amı. Yağ gibi kaydı sosis içine. Dün içine giren o kocaman sikten sonra, bir elin küçük parmağı kadar ufak kalmıştı içinde.

            Bir kaç kere sokup çıkardı onu amına Suna. Şimdi sosis de am sularıyla ıslanıp kayganlaşmıştı. Sonra tümüyle çıkarıp aşağıya, götünün o küçücük pembe deliğine götürdü sosisi. Hafifçe bastırdı. Birden açılmaya başladı götü. Suna bastırdıkça da, daha çok açılıyordu. Sonra aniden kayıverdi içine. Hızla, canını hiç yakmadan ve onu büyük bir zevkin pençesinde kıvrandırarak... Karnının içinde patlamalar oluyordu sanki.

           Titreye titreye belini getirdi. Sonra hafif hareketlerle sosisi götüne sokup çıkarmaya başladı Suna. Kendini inanılmaz bir zevk akımına kaptırmış gibiydi. Tanrım, götünün içinde binlerce sinir ucu varmış gibi geliyordu ona. Sosisin sürtünmeleri bu uçlardan geçip, ışık hızıyla beynine gidiyordu. Şimdi daha hızlanmıştı eli. Sosis götüne giriyor, çıkıyor, giriyordu. Durmadan geliyordu beli. Ama Suna durmak istemiyor, sosisini sokup çıkarmayı sürdürüyordu. Sonunda kımıldayamayacak kadar yorgun düşüp, kaldı yatağın üstünde... Emre telefon ettiğinde, daha yeni kendine geliyordu.

           "Merhaba sevgilim..." dedi kocasına yorgun bir sesle.

           "Merhaba Suna... Nasılsın..?"

           "Hala çok yorgunum biliyor musun..? Bugün evden çıkamadım bile... Yaramazlık yapamadım yani... Amım da hala kendine gelemedi sevgilim...Ohhh hala sızlıyor..."

           "Ohh..."

           "Evet ohhh bence de... Gözümü kapattığım anda, onu bu hale getiren o kocaman siki görebiliyorum..."

           "Eğer şimdi orada olsaydım, amını yalayarak iyi ederdim halbuki... Yalaya yalaya iyileştirirdim... Onu, içine yeni sikler almaya hazır ederdim dilimle..."

           "Ohhh Emre... Yapma... Beni iyice azdırıyorsun..."

           "Çünkü azmanı istiyorum sevgilim... Az ve çılgınca şeyler yap istiyorum... Kendini siktirip bana anlat istiyoum..."

           "Peki sen ne yapıyorsun orada... Beni dinleyip otuzbir çekmekten başka yaptığın bir şey yok mu..? Sen kimseyi sikmiyor musun..?"

           "Burada, Suudi Arabistan'da söz konusu bile olamaz bu bebeğim... Her yer erkek dolu yalnızca... Binde bir görülen kadınların hepsi de, simsiyah çarşaflar içinde ve gözüne kadar kapalı... Burada herkes siki elinde geziyor yani... Herkes abazan..."

           "Sizin için bir kolaylık yok mu peki sevgilim..."

           "Batılı erkeklerin durumu daha da ağır biliyor musun..? Kadın konusunda hiç şansları yok... Üstelik bu sıcakta bile şort giyemiyoruz mesela... Tabii şehirden söz etmiyorum... Bu zaten mümkün değil... Ama şantiyede, hiç bir kadının bulunmadığı bir yerde bile şortla dolaşamıyoruz... Nedeni ise çok basit... Beyaz tenli Batılı erkekler, bir de bacakları çıplak olursa, abazan Arapları tahrik ediyor... Sikmeye bile kalkışıyorlar..."

           "Ohhhh... Orası tam bana göre bir yermiş öyleyse sevgilim..."

           "Seni burada sikerek öldürürler Suna..."

           "Ohhhhh..."

           Biraz daha konuşup kapattılar telefonu. Suna gün boyu yaptıklarını anlatmadı kocasına. Bunu, cesaretini toplayıp götünü gerçekten siktirdikten sonra yapmak istiyordu. Biraz televizyon seyredip yattı.

           Ertesi sabah yine erken kalktı. İlk işi aynanın karşısına geçip amını kontrol etmek oldu. Dış görüntüsü normale dönmüş gibiydi. Ama parmaklarıyla bastırdığında, yine hafif bir sızı hissediyordu. Canı sıkıldı buna. Yoksa bugün de mi siktiremeyecekti kendini. Sonra götü geldi aklına. Ve birden verdi kararını. Siktirecekti götünü. Bugün.

           Hemen duşa girdi. Vücudunu sabunlarken kalçalarını okşuyor, parmağını götüne değdiriyor ve içini giderek artmakta olan bir isteğin kapladığını hissediyordu. Sonra o gün Kemeraltı'na giderken giydiği şortu buldu giysilerinin arasından. Giyip aynaya arkasını döndü. Gerçekten güzel görünüyordu götü. Ama biraz daha görünse, daha iyi olurdu galiba.

           Tekrar çıkardı onu. Masanın çekmecesinden makası alıp, daha da kısalttı paçalarını. Öyle ki, ağının yerinde, iki parmağının kalınlığında dikiş yeri kalmıştı yalnızca. Tekrar giydi. Kalçalarının yuvarlakları, artık iyice meydandaydılar. Sonra dönüp, bir de önden baktı kendine. Tanrım, biraz fazla kaçırmıştı makası galiba. Neredeyse amı görünüyordu.

           Şortun en üst düğmesini açıp bir daha baktı kendine. Şimdi göbek çukuru da görünüyordu. Çekmeceleri karıştırıp, uçuk yeşil bir büstiyer buldu. Küçücük bir şeydi bu. Penye kumaşı, yok denecek kadar inceydi. Aslında, başka bir giysinin altına giyilmek üzere düşünülmüş olmalıydı. Ama Suna onun üstüne başka bir şey giymeyi aklının ucundan bile geçirmiyordu tabii.

            Memeleri, kumaşın altından tüm hatlarıyla belli oluyor, hatta meme uçlarının pembeliği bile farkediliyordu. Ayakkabılarını da özenle seçti. Emre bir iş seyahatine gittiğinde, Hollanda'dan hediye getirmişti bunları. Topukları incecik ve alabildiğine yüksekti. Arkaları terlik gibi açıktı. Yalnızca geniş bir bant ayaklarının üstünden geçiyordu. Ama bu da tümüyle şeffaf, renksiz bir şeydi. Öyle ki, ilk bakan ayaklarını çıplak sanıyordu.

            Çıkıp arabasına bindi. Kemeraltı'na gidiyordu. Belki de daha erken olduğu için, kalabalık değildi Kemeraltı. Suna ortalıkta göründüğü andan itibaren, içerdeki herkes ona bakmaya başlamıştı. Bu çok hoşuna gitti. Yavaş yavaş yürüyerek dolaşmaya başladı. Her tezgahın önünde duraklıyor, ne alacağına bir türlü karar veremiyormuş gibi, türlü çeşitli ürünleri, yiyecekleri seyrediyordu.

            Vücudunda dolaşan aç erkek bakışları kanını tutuşturmuştu. Kimileri yalnızca seyrediyordu onu. Kimilerinin ağzından da küçük yorumlar çıkıyordu Suna'nın hakkında. Herkesin aklını başından aldığının farkındaydı. Hepsi gözleriyle sikiyorlardı onu. Oh tanrım ne kadar güzeldi bu.

            İyice sulanmıştı amı. Müthiş bir sikilme isteğinin içini kapladığını hissediyordu. Bu da davranışlarına, yürüyüşüne, herşeyine yansıyordu tabii. Kalçalarını daha çok çalkalamaya başlamıştı şimdi. Keşke mümkün olsaydı da, o böyle ortada dolaşırken seyredenler siklerini çıkarıp otuzbir çekebilselerdi. Ne güzel olurdu bu. Bellerini vücuduna fışkırtırlardı her taraftan.

           Sonunda kendini, geçen sefer geldiğinde götünü sikmekten söz eden adamı gördüğü kebapçı dükkanının önünde buldu ve birden müthiş heyecanlandı. Oradaydı adam. Tezgahın önünde durmuş, alış veriş etmekte olan bir kaç kişiyle konuşuyordu. Otuz yaşlarında gösteriyordu. Doğulu olmalıydı. Esmer ve yakışıklıydı.

            Suna dizlerinin titrediğini hissediyordu. Sonra adam da onu gördü... Simsiyh gözleri bir anda alev alev yanmaya başlamıştı. Bir süre öyle gözgöze bakıştılar. Suna, tıpkı geçen seferde de olduğu gibi gidip, o tezgahın tam karşısındaki tezgahanın önünde, bacakları biraz aralık ve gergin olarak durdu. Sırtını dönmüştü adama. Kıçını seyrettirmek istiyordu ona. Yalayıp sikmekten söz ettiği götünü görsün istiyordu. Üstelik şimdi kıçının yanakları, bir önceye oranla çok daha fazla meydandaydılar.

            Hemen önündeki camekanlı buzdolabının içindeki yiyecekleri seyrediyormuş gibi yapıyordu Suna. Ama hiç bir şey görmüyordu gözleri. Vücudundaki tüm sinirler kopacak gibi gerilmişti. Sonra, sanki daha iyi görmek istiyormuş gibi öne eğildi. Her an beli gelecekmiş gibi hissediyordu kendi. Başını da biraz eğip kasıklarına baktı. Şortunun incecik ağı am sularıyla ıslanmıştı. Dayanamayacaktı.

            Sonra birden adamın yürüyüp yanına geldiğini farketti. Şimdi hemen yanıbaşında duruyordu. Pantolonunun önünde kocaman bir kabarıklık oluşmuştu. Suna onunla gözgöze gelmemeye çalışıyordu. Yoksa bayılabilirdi. Vücutlarının arasında en çok yarım metre vardı. Ama sanki bu boşluk, ikisinin arasında gidip gelen, birinin vücudundan öbürününkine sıçrayan şimşeklerle dolmuş gibiydi.

            Yine, tezgahtaki yiyecekleri seyrediyor gibi yapmaya başlamıştı. Hemen önünde, salam benzeri şeyler duruyordu. Yaklaşık 15 santim uzunlukları ve sıradan bir siki andıran kalınlıklarıyla, birden çok tahrik edici göründüler Suna'nın gözüne. Aklına, dün götüne soktuğu sosisin gelmesine neden olmuştu bu.

           "Nedir bunlar..?" diye sordu adama dönüp, "Salam mı..?"

           "Siverek sucuğu..." dedi adam, "Bir çeşit acılı sucuk yani..."

           Son derece erkeksi bir sesi vardı. Kürt şivesi barizdi. Suna'nın içinin ürpermesine neden oldu bu. Gözgöze geldiler yine. Birbirlerinin gözlerinde erimiş gibiydiler. Sanki orada herkesin içinde, gözleriyle sikişiyorlardı.

           "Yemesi güzel midir..?" diye sordu Suna, şehvetten ağdalanmış bir sesle.

           "Çok güzeldir... Güzel ve değişik..."

           "Nasıl yani..?"

           "Baharatlı... Sarmısak da var içinde... Yiyen tadına doyamaz..."

           "Ohh öyle mi..?"

           "Tabii en güzeli, Siverek usulü yemektir..." dedi adam. Onun sesi de ağdalamnaya başlamıştı artık.

           "Çok heyecan verici... Ama bence biraz daha büyük olabilirlerdi..."

           "Daha büyük olsalardı, Siverek usulü yenmeleri zorlaşırdı... Özellikle bunu ilk kez yapacak biri için... Sen hiç yedin mi Siverek usulü..?"

           Oyun oynuyordu adam. Kelimelere çift anlamlar vermeye çalışıyordu. Suna'da katıldı bu oyuna.

           "Ama hiç Siverek sucuğu yemedim ki... O zaman Siverek usulü de yemiş olamam değil mi..?"

           "Siverek usulü yemek için sucuk şart değil..."

           "Öyle mi..?"

           "Tabii... Mesela macar salamı da yemiş olabilirdin Siverek usulü..."

           "Ama ben hiç yapmadım bunu işte... Genelde salamı normal şekilde, yenmesi gerektiği gibi yedim hep... Laf aramızda Fransız usulü yemeyi de severim..." dedi Suna, dilini çıkarıp dudaklarını yalayarak, "Ohhh bayılırım Fransız usulü yemeye..."

           "Yemeyi sevdiğin belli oluyor..."

           "Biliyorum... Yemeyi sevdiğimin belli olmasını da seviyorum üstelik... Söylesene bana, acaba Siverek usulü yemek de hoşuma gider mi sence..?"

           "Bu zevk meselesi... Kimileri çok sever, kimileri de sevmez... Ama sana bakarken, Siverek usulü yemek için yaratılmış gibi görünüyorsun gözüme..."

           "Sen Siverekli misin...?"

           "Siverekliyim... Denemek istemez miydin peki..?"

           "Neyi..? Haaa anladım Siverek usulü yemeyi kastediyorsun... Denemek isterdim tabii... Ohhh isterdim... Ama bunun nasıl bir şey olduğunu bilmiyorum ki... Birinin yardımcı olması lazım bana... Siverek usulünün nasıl bir şey olduğunu göstermeli yani..."

           "Ben gösteririm istersen... Büyük bir zevkle yaparım bunu..."

           "Ahh bu çok güzel işte... Ne zaman peki..."

           "Şimdi... Hemen şimdi..."

           "Nerede...?"

           "Bana gidelim... Evim şuracıkta hemen, Basmane'de oturuyorum..."

           "Hadi gidelim... Otoparkta arabam var..."

           Birlikte yürümeye başladılar. Tüm diğer erkeklerin yanındaki adama hasetle, kıskançlıkla baktıklarını görebiliyordu Suna. Tanrım, herkes bu adamın onu götürmekte olduğunu anlamıştı. Sikilmeye götürüldüğü o kadar belliydi ki. Üstelik bu rahatsız olmasına neden olmuyordu asla. Aksine çok hoşuna gidiyordu. Hem bayağı yakışıklıydı herif. Kıvır kıvır, simsiyah saçlarına bayılmıştı Suna. Aralarında geçen konuşma çok hoşuna gitmişti Suna'nın. Birden bu tahrik edeci oyunu biraz daha sürdürmek istedi.

           "Ama sucuk almıyacak mıydık önce..?" diye sordu birden durarak. "Unuttuk, görüyor musun..."

           "Boş ver..." dedi adam onu kolundan tutup yeniden yürüterek, "Bende sucuğun en iyisi var... Gerçeği..."

           "Ohhh, işte bu çok güzel..."

           Adamın evine arabayla giderken ikisi de alabildiğine heyecanlıydılar. Suna, çok istediği bir şeyi elde edeceğini bilmenin heyecanını duyuyor ve biraz da korktuğu için, bu heyecan sanki katlanıyordu. Adam ise Suna gibi birini eline geçirmenin heyecanıyla sarhoş olmuş gibiydi. Abazan birine benzemiyordu pek. Yakışıklıydı bir kere. Kadın sıkıntısı çekmesi söz konusu bile olamazdı herhalde.

            Ama kendisi gibi birini de her zaman bulamazdı herhalde. Bir fırtınaydı Suna. Büyüleyiciydi. Gerçek bir sikkaldırandı o. Bunun en iyi kanıtı da, adamın, pantolonunu her an yırtabileği izlenimini veren sikiydi. Yanında yanlamasına oturmuş, araba kullanırken hareket eden bacaklarını, büstiyerinin gizlemediği memelerini, gözleri şehvet kıvılcımları saçarak seyrediyordu.

            Bu arada biraz da zafer sarhoşuydu galiba. Çok kolay ve çabuk kandırmıştı Suna'yı. Siverek usulü, sucuk filan deyip onu eve atmayı başarmıştı. Düpedüz götünden sikmeye götürüyordu bu başdöndürücü kadını.

            Adamın oturduğu ev, Basmane'de çok bulunan eski daracık sokaklardan birinde, eski tarihli evlerden biriydi. En üst kata çıkıyorlardı. Dar merdivende Suna'ya yol verip onu öne geçirince, ikisi de kendilerine göre müthiş birer avantaj yakalamış oldular. Bir hayli de dikti merdivenler. Suna'nın kalçaları, akıl almaz bir biçimde çalkalanıyordu tırmanırken. Herifin gözlerinin kıçının yarı çıplak yuvarlaklarında dolaştığını hissediyordu. Adeta değdiği yeri yakıyordu adamın kapkara gözleri... Bunun son şov olduğunu bilmek, Suna'yı uçurmuştu. Adam da uçuyordu bu arada... Üç basamak geriden izliyordu Suna'yı. O aklını başından alan ve şimdi yüzünün hizasında, en çok yarım metre uzağında kımıl kımıl inanılmaz güzellikteki götün neredeyse yarısı meydandaydı.

            Sonunda kapının önüne geldiklerinde, artık iyice azdığını hissediyordu Suna. Adamın da aynı durumda olduğu açıktı. Telaşı yüzünden kapıyı açmakta zorlanıyordu. Sonunda başardı bunu. Bir eli kapıda, önce kenara çekilip Suna'ya yol vermeye çalıştı. Sonra önce o yürümeye kalktı ve kapının içine sıkıştılar. Vücutları birbirine yapışmıştı.

            Birbirlerine döndüler ve deli gibi öpüşmeye başladılar. Suna, bacaklarının kesildiğini hissediyordu. Tüm vücudunu adama yaslamış, onun teninin yakıcı sıcaklığıyla, sanki büyülenmişti. Dudaklarını ağzının içine almış, hırsla emiyordu adam. Karnına yaslanan siki taş gibiydi. Kollarını sımsıkı boynuna doladı erkeğin. Kendini olduğu gibi bıraktı. Beline sarılan kolların gücünü hissediyor ve bu başını döndürüyordu.

           Birden alt katlarda bir kapının açılıp kapandığını duyarak, biraz kendilerine geldiler. Adam onu içeri çekip, kapıyı kapadı. Sağ taraflarında oturma odasının olduğunu görebiliyordu Suna. Ama öbür tarafa çekti onu adam... Doğruca, yatak odasına götürdü.

            Küçücük bir odaydı burası... Ama yatak kocamandı. Neredeyse başka yer kalmamıştı bu yüzden... Öyle yüz yüze durdular. Sonra adam ellerini uzatıp Suna'nın büstiyerini iki tarafından tuttu ve sıyırıp memelerini ortaya çıkardı. Meme başları, kocaman birer düğme gibi kabarmıştı. Başını öne eğip, önce birini, sonra da öbürünü dudaklarının arasına alıp emdi biraz. Suna onun büstiyeri tümüyle çıkarmak istediğini anlamıştı. Kollarını havaya kaldırarak yardımcı oldu. Şimdi belinden yukarısı çıplak kalmıştı.

            Yeniden memelerine eğildi adam ve bu sefer yalamaya başladı.

           "Ohhhhh..." diye inledi Suna, "Ohhhhh... Immmmhhhh..."

           Bu iş biraz uzayacak olursa, belini getirecekti. Tanrım ne kadar güzel yalıyordu. Bir elini uzatıp, parmaklarını, onun simsiyah, kıvcırcık saçlarının arasına soktu. Öbür eliyle de, düşmemek için omuzunu tutuyordu adamın. Vücudu zevk dalgalarıyla ürperiyordu. Sonra yavaşça dizlerinin üstüne çöktü adam ve şortunun iliklenmemiş üst düğmesinin açıkta bıraktığı göbek çukurunu yalamaya başladı bu sefer de...

            Bu temas çıldırttı Suna'yı. Artık tutamıyordu kendini. Beli geldi birden. Tüm vücudu sarsılıyordu. Tanrım, nasıl bir adamdı bu böyle. Daha doğru dürüst hiç bir şey yapmadan belini getirmişti. Zevkten kısılmış gözlerle onun doğrulduğunu gördü Suna. Parmakları şortunun düğmelerinde dolaşıyordu. Gözlerini, gözlerinin içine dikerek, şortu aşağı sıyırdı sonra... Küçük kumaş parçasının bileklerine düştüğünü hissedince, ayakkabılarını da çıkararak, bir adım kenara çekildi Suna. Şimdi çırıl çıplaktı.

           Adam onu omuzlarından itip yatağa oturttu. Sonra da soyunmaya başladı. Önce gömleğini çıkardı. İyice esmerdi teni. Göğsü, tıpkı saçları gibi simsiyah ve kıvır kıvır kıllarla kaplıydı. Bunu müthiş tahrik edici buldu Suna. Gözlerinin önündeki manzara, amının biraz daha sulanmasına, içindeki sikilme isteğinin biraz daha büyümesine neden oluyordu.

           Adam pantolonunu çözmeye başladığındaysa ayaklarını yukarı alıp, sırtüstü uzandı yatağa. Büyük bir merakla, heyecanının her dakika biraz daha arttığını hissederek bekliyordu onun sikini görebilmek için. Adam da bunun farkındaydı bu arada. Yüzüne şeytanca bir gülümseme geldi birden. Pantolonunu küloduyla birlikte aşağı indirirken, arkasını döndü Suna'ya. Yalnızca kıçını görebildi bu yüzden. Küçük, sıkı ve kıllı kıçı, çok hoşuna gitti Suna'nın.

            Sonra dönmeden, omuzunun üstünden ona baktı kara kafa. Tanrım, yine oynuyordu onunla herif. Oynuyor ve onu büsbütün meraklandırıp, tahrik ediyordu. Birden döndü. Tanrım, çok güzeldi siki. Emre'ninkinden yalnızca biraz büyüktü ama, inanılmayacak kadar güzeldi. Tıpkı erotik filmler gösteren porno sinemada ağzını siken adamınki gibi yukarı kıvrıktı. Çelik bir yaya benziyordu. Adamın kasıklarını kaplayan kapkara kılların arasında fışkırıyor gibiydi. Dudaklarını yaladı Suna.

           "Sucuk..." dedi sonra da, "Ohhhh... Senin sucuk güzelmiş..."

           Şimdi yatağın ayakucunda öyle durmuş Suna'yı seyrediyordu adam. O kapkara gözlerin, saçının telinden ayak parmaklarına kadar üstünde gezindiğini hissetmek çok tahrik ediciydi. İçinde küçük patlamalara neden oluyordu bu. Bir süre sonra kıvranmaya başladı. Tanrım ne biçim biriydi bu adam. Elini bile sürmeden mahvediyordu onu. Belinin gelmesi an meselesiydi sanki.

            Sonra yavaşça yatağa çıktı adam. Dizlerinin üstünde dimdik duruyordu. Hiç acelesi yokmuş gibiydi. Ama Suna'nın içini inanılmaz bir acelecilik kaplamıştı. Gözlerini ayıramadığı o kıvrık ve inanılmaz güzellikteki siki istiyordu. Oh tanrım çok istiyordu. Aklını kaçıracak gibi olmuştu.

           "Aaaahhhhh..."diye inlediğini duyduğunda beli gelmeye başladı. Tetiği çeken, onu bulutların üstüne çıkaran kendi sesi, kendi inlemesiydi. Bacaklarını sıkı sıkı bitiştirmişti. Ayakları aşağı bükülmüş, tüm vücudu gerilmişti. Depreme tutulmuş gibi sarsılıyordu. Birden gevşeyiverdi. Sonra zevkten buğulanmış gözlerle adama bakmaya başladı yine.

           Yine gözgözeydiler. Adam ellerini uzatıp onu kalça kemiklerinden yakaladı ve yüzüstü çevirdi birden. Başını kaldırıp ona bakmaya çalıştı Suna.

            "Şşşşşş..." dedi adam, "Bırak kendini artık... Vücudunu gevşet ve yat öyle... Bir şey yapmaya çalışma... Sana Siverek usulünü göstereceğim şimdi... Kendini bana bırak yalnızca... Kendini bırak ve uçmaya hazır ol... Birazdan sucuk yiyeyeceksin... Siverek usulü..."

           Suna onun güçlü ellerinin ayak bileklerinde dolaşmayı başladığını hissettiğinde, zevkle kıvrandı. Parmakları sıcacıktı adamın. Değdiği yeri yakıyordu sanki. Sonra okşaya okşaya yukarıya çıkmaya başladı eller. Dizlerini geçtiklerinde, kıvranmaları iyice artmıştı. Kalçaları, iradesi dışında hareketlerle sağa sola oynuyordu. Daha da yukarı çıktı eller ve kalçalarının dış taraflarından geçerek, beline kadar geldiler. Şimdi sırtında dolaşıyorlardı.

           İnanılmaz bir zevk alıyordu Suna bundan. Tanrım, ne kadar usta birine çatmıştı. Yine beli gelecekti. Ama tam o anda vücudundan ayrıldılar adamın elleri. Delirecek gibi olmuştu. Başını yastığa gömüp gözlerini kapamış, kıvaranıyordu yalnızca. Am sularının yatağa aktığını hissediyordu.

           Birden adamın iki elini birden sağ ayak bileğinde hissederek ürperdi. Bacağını dizinden büküp yukarı kaldırdı adam. Sonra kaygan, ıslak, sıcak bir şey dokundu ayağının çukurluğuna. Tanrım diliydi bu adamın. Ayağını yalıyordu. Beli gelmeye başladı. Başını gömdüğü yastığın içine inliyordu.İnanılmaz bir biçimde yalıyordu adam ayağını. Hiç böyle bir şey yaşamamıştı Suna. Ayaklarının güzel ve sik kaldırıcı olduğunu elbette ki biliyordu ama, şimdiye kadar hiç kimse yalamamıştı onları. Uzun, yumuşacık ayak parmaklarının arasında dolaşıyordu o aklını başından alan dil... Tanrım gerçekten aklını kaçıracaktı galiba. Bu herif, deli edecekti onu. Üstelik, her yeni yaptığı, bir öncekinden daha müthiş oluyordu.

            Şimdi de, parmaklarını teker teker dudaklarının arasına alıp emmeye başlamıştı.

           "Ohhhh... Beni öldüreceksin..." diye inledi, "Zevkten öldüreceksin beni..."

           "Çok güzelsin biliyor musun..? Çok güzelsin..."

           "Ohhhhhh..."

           Sonra o ayağını bırakıp, öbürünü aldı eline adam. Aynı şeyleri bir kez daha yaşıyordu Suna. Peşinden de, topuğunun hemen üstüne, baldır adelesini topuk kemiğine bağlayan tandonun üstüne geldi o aklını başından alan dil... Suna, adamın orayı hafifçe ısırdığını hisederek sarsıldı. Yine bıraktı ayağını yatağın üstüne adam. Şimdi, ayak bileklerinden itibaren bacaklarını öpmeye yalamaya, hafif hafif ısırmaya koyulmuştu. Giderek daha yukarıya çıkıyordu. Dizlerinin arkasına ulaştığında, bir daha geldi beli Suna'nın. Tanrım, neler oluyordu böyle.

            Ve bırakmıyordu onu adam. Bacaklarında yükselmeye, kalçalarına yaklaşmaya devam ediyordu. Sonra birden durdu.

           "Götün çok güzel..." dedi alçak bir sesle, "Sikilmek için yaratılmış sanki... Kalçaların beni deli ediyor..."

           Onun ıslak dudaklarını, kımıl kımıl oynayan dilini yeniden teninde hissetmek de Suna'yı deli ediyordu. Sonunda kalçalarına ulaştı adam. Artık o baştan çıkarıcı yuvarlakları öpüyor, emiyor, yalıyor, hatta hafifçe dişliyordu. Beli bükülmüş, kıçı havaya kalkmıştı Suna'nın. Götünü sunuyordu artık herife. Onun, sikilmek için yaratılmış olduğunu söylediği götünü, değidiği yeri yakan ağzına sunuyordu.

           Sonra adamın ellerini hissetti kalçalarında. Güçlü parmaklar onları birbirinden ayırdı. Şimdi götünün o küçücük, pembe deliğine bakıyor olmalıydı adam. Bunu düşünmek bile o kadar tanrik ediciydi ki.

           Önce onun sıcak nefesini hissetti orada Suna. Sonra da, birden üstüne yapışan ıslak dudakları... Emiyordu adam... Dudaklarını yapıştırmış, götünün küçücük deliğini emiyordu. Yine beli gelmeye başladı.

            Kalçalarını adamın yüzüne, daha doğrusu götünü onun ağzına bastırıyordu olanca gücüyle. Şimdi de yalamaya başlamıştı herif... Büyük bir zevkle yalıyordu götünü... Dili her yerde geziyordu. Suna o küçük deliğin, bu temasla sanki canlandığını, giderek açılmaya başladığını hissediyor bu da başının daha çok dönmesine, aldığı zevkin kat kat artmasına neden oluyordu. Bir daha geldi beli.

           Çılgın bir şeydi bu. Daha sikmemişti bile adam onu. Buna rağmen defalarca beli gelmişti işte.

           "Ohhhh çok güzellll..." diye inledi, "Tanrım müthiş bir şey bu... Aklımı kaçıracağım şimdi... Ohhhhhh... Ohhhhhhh... Yala götümü n'olur... Ohhhhh yala götümü... Ohhhh yala..."

           Bacaklarını iki yana açmış, dizlerini kıvırmış, götünün adamın ağzında adeta eridiğini hissederek çırpınıyordu Suna. Dünyadan tümüyle kopmuş gibiydi. İyice açılmıştı o küçücük delik. Şimdi dilinin ucunu hafif hafif içine sokmaya başlamıştı adam. Bu daha da çıldırtıcı bir şeydi tabii. Her an biraz daha açılıyordu götü. Yine geliyordu beli... Hem de şiddetle... Tüm vücudu sarsılıyor, kıvranıyordu. Sonra birden müthiş bir boşluk hissetti.

           Bırakmıştı götünü adam. Bu Suna'yı telaşlandırdı. Sonra adamın vücudunun ağırlığını duydu. Üstüne çıkmıştı şimdi herif... Kıllı göğsünü Suna'nın sırtına sürerek, vücudunu yukarı çekiyordu. Bacakları, Suna'nın bacaklarının arasındaydı. Birden adamın siki, götüne dokundu. Sonra da ensesine yapışan dudakları hissetti. Kalçalarını yukarıya, götüne değmekte olan sike doğru kaldırmaya çalıştı. Artık bir an önce istiyordu onu içine. Korkmayı bırakmıştı. Bu adamın sikini, bir an önce istiyordu götünün içine.

           "Sik beni n'olursun..." diye yalvardı ona, "Götümü sik n'olur... Hadi... Ohhhhh hadi..."

           "Yavaşşşşş..." dedi adam, "Yavaş... Acele etme..."

           O güzelim sikin başı, artık götünün deliğine dayanmıştı. Sonra Suna onun ensesini dişlemeye başladığını hissetti. Tıpkı bir erkek kedinin sikmekte olduğu dişi kediye yaptığı gibi, ensesini dişliyordu adam. Tekrar geldi beli. Artık tümüyle uçmuştu. Bir taraftan da, götünün o küçücük deliğinin açılıp kapanmaya başladığını farkediyordu. Bir ağız gibi açılıp kapanıyordu götü. Üstüne dayanmış olan sikin başını okşuyordu adeta. Bu da onun daha çok açılmasına, iyice gevşemesine neden oluyordu. Hem ne istedğini biliyordu götü, hem de bunu nasıl elde edeceğini...

           Kimbilir belki de haklıydı adam ona üstü kapalı bir biçimde "götünden sikilmek için yaratılmış olduğunu" söylediğinde... Siki, yavaş yavaş içine kayıyordu artık. Ne kadar müthiş bir zevkti bu. Beklediğinden, umduğundan çok daha müthişti. Bu zevki yaşarken ölebilirdi insan. Of ne kadar zevkli bir ölüm olurdu bu.

           Birden daha da açıldı götü ve adamın sikinin başı, içine kayıverdi. Tüm vücudu kasıldı Suna'nın, Bir kez daha beli gelirken, gözleri kararıyordu. Şimdi iyice gevşemişti götü. Adam, kalçalarının küçük hareketleriyle bastırdıkça, daha da çok giriyordu içine o aklını başından alan sik.

           "Sik beni..." dedi adama, "Ohhh sik götümü... Hadi sok hepsini götüme.... Hadi dibine kadar sok... N'olursun... Ohhhh n'olursun..."

           Bu sefer itiraz etmedi adam. Biraz daha bastırdı kalçalarını ve o çelik bir yay gibi kıvrık siki olduğu gibi kaydı küçük götünün içine. Adamın kıllı taşakları amının dudaklarına değmeye başladığında, Suna bir kez daha çıktı bulutların üstüne. Kıvranarak, çırpınarak belini getiriyordu yine. Götü, içindeki siki bir mengene gibi sıkıştırmıştı.

           Sonra onu sikmeye başladı adam. Artık sikini o küçücük göt deliğine sokup çıkarıyor, onu götünden sikiyordu. Olmuştu işte. Götünden sikiliyordu. Hem de ne biçim sikiliyordu. Gözünde şimşekler çakıyor, kafasının içinde havai fişekler patlıyordu sanki. Artık durmadan geliyordu beli... Vücudunun kıvranmaları tam durulurken, tam biraz soluklanmayı umarken, bir daha, bir daha, bir daha geliyordu. Konuşmak, adama bir şeyler söylemek, ondan götünü daha hızlı sikmesini istemek geliyordu içinden ama, bunu bile yapamıyordu. Öyle kıvrana kıvrana, götünü siktiriyordu yalnızca.

            Adam da, sikiyor, sikiyor, sikiyordu. O çelik bir yaya benzeyen siki, götüne bir piston gibi girip çıkıyordu artık. Karnının içi, şimdiye kadarkilerden çok daha değişik bir biçimde sikle dolmuştu. Artık iyice hızlanmıştı adam. Kendinden geçmişcesine sikiyordu Suna'nın götünü. Birden onun da tüm vücudu kasılıverdi. Suna, götünün içindeki sikin tohumlarını fışkırtmaya başladığını hissettiği anda, içinde bir top patlamış gibi oldu. Adamın tohumları doluyordu karnının içine. Belini, götünün içine fışkırtıyordu adam. Bilincini kaybedip, yığıldı kaldı yatağın üstüne.

            Tekrar kendine geldiğinde aradan ne kadar zaman geçtiği hakkında hiç bir fikri yoktu Suna'nın. Sağ yanının üstünde yatıyordu. Dizlerini karnına çekmişti. Sırtı, arkasında yatmakta olan adamın göğsüne yapışmıştı. Öyle kaşık gibi yatıyorlardı ikisi. Kendini hala bulutların üstünde hissediyordu Suna. Götünü sikmişti işte adam. Sikini o küçücük götüne sokup sikmişti.

           Öyle güzeldi ki... Ummadığı, beklemediği kadar çok zevk almıştı Suna. Müthiş bir şey olmuştu bu. Onu en çok şaşırtan da, canının hiç yanmaması olmuştu. Hiç zorlanmadan almıştı o güzelim siki götünün içine... Büyük bir istek ve iştahla almıştı onu küçücük götünün içine... Belinin kaç kere geldiğinin hesabını çoktan şaşırmıştı bu arada.

           Üstelik amına dokunmamıştı bile adam Şimdiye kadar vücudunun en önemli zevk merkezi olarak tanıdığı amına dokunmamıştı. Yine de, defalarca gelmişti beli. Ama en müthişi, adamın içinde fışkırtıp, tohumlarını karnının içine doldurduğunu hissetiği anda olmuştu. Şimdi de, orada öyle yatarken, içinden sızan bellerin kalçasına aktığını hissedebiliyordu.

           Bunları düşünmek, vücudunun zevkle kıvranmasına neden oldu. Kalçaları biraz geri gidip, karakafanın karnına yaslandı iyice... Aynı anda da, aklını başından alan o güzelim sikin başı, yeniden götüne değmeye başladı. Tüm vücudun, elektrik akımına tutulmuş gibi sarsıldı.

           "Ohhh... "diye inledi, "Sik beni... Ohhhh hadi bir daha sik beni... Ohhhh hadi tekrar sik götümü... Sok sikini bana... Ohhhhh sok sikini götüme... Ohhhh götümü sik..."

           Sonra herifin siki, götüne girmeye başladı. Bellerle öylesine vıcık vıcık kayganlaşmıştı ki o küçücük deliği, yağ gibi kayıyordu içine. Hiç zorlanmadan, tıpkı bir ama girermiş gibi rahat giriyordu içine.

           Ne kadar müthiş bir duyguydu bu. Bir gün önce evde içine sosis soktuğunda farkına vardığı o binlerce sinir ucu, yine devreye girmişti. Adamın sikinin üstündeki damarları tek tek hissediyordu şimdi. Çıldırtıcı bir şeydi bu. Her an belinin gelebileceğini farkediyor ve tüm gücüyle, o aklını başından alan sikin hepsi içine girene kadar getirmemek için direniyordu. Sonunda adamın taşaklarındaki kılların amının dudaklarına yapıştığını hissedip kendini bıraktı.

           "Ohhhhhh çok güzel... Tanrım çok güzel... Ohhhhhhh... Ohhhhh..."

           Götü, inanılmayacak kadar sıkıştırmıştı içindeki siki. Kalçaları elinde olmayan hareketlerle ileri geri gidiyordu. Sanki adamın sikini koparmak istiyormuş gibiydi. O durulana kadar sabırla bekledi adam. Sonra da sikmeye başladı.

           Sakin ve uzun hareketlerle sikiyordu götünü. Sikini ucuna kadar çıkarıyor, sonra da dibine kadar sokuyordu yeniden. O aklını başından alan sik içinde hareket ettikçe, zevkten çıldıracak gibi oluyordu Suna. Bir gün önce, götüne o sosisi soktuğunda varlığını farkettiği o binlerce sinir ucu devredeydi yine. İçine girip çıkan sikin üstündeki her damarı, her kıl dibini tek tek hissediyordu.

           "Sik beni..." diye inledi birden, "Ohhhh sik götümü... Ohhhh sik... Ohhh tanrım, zevkten öldüreceksin beni... Sik hadi sik... Sik götümü... Ohhhh götümü sik... Sik beni... Sik beni..."

           Bulutların üstüne çıkmıştı Suna. Götü, o küçücük pembe deliği, yalnızca vücudunun değil, neredeyse tüm benliğinin merkezi olmuş gibiydi. Kendini o kadar büyük bir zevk dalgasının pençesine kaptırmıştı ki, bu şimdiye kadar yaşadıklarının hiç birine benzemiyordu. Çok değişikti. Bu yaşına gelene kadar varlığını bilmediği, düşünmeyi bile akledemediği bir zevkti bu.

           Bedenindeki tüm hücrelerin içine ateş düşmüş gibiydi. Sanki birileri gelip, götünün o küçücük deliğine müthiş güçlü bir vakum makinesinin ağzını dayamış, içini çekiyordu. Uçurucu bir şeydi bu. Adamın siki içine girip çıktıkça, gözlerinde şimşekler çakıyordu sanki. Ve o çelik bir yaya benzeyen sik, hiç durmadan girip çıkıyordu götüne. Giderek daha hızlanan bir tempoyla hem de.

            Götü, kimi zaman hafif, kimi zaman da krampı andıran kasılmalarla açılıp gevşiyor, içindeki siki sağıyordu sanki. Bunun adamın üstündeki etkisini de hissediyordu Suna. Bu da, almakta olduğu zevki onla, yüzle çarpıyordu. Giderek daha sert sikmeye başlamıştı adam... Her sokuşunda kalçaları hırsla ileri geliyor ve dibine kadar geçiriyordu Suna'ya. O da, adamın, amının dudaklarına yapışıp ezilen taşaklarını hissederek titriyordu. Sokuyor, çıkarıyor, sokuyor, çıkarıyordu karakafa. Götünü sikiyordu. Sonra birden durup, sikini çıkarıverdi. İşte buna dayanamazdı Suna.

           "Ohhhh çıkarma sakın..." diye inledi, "Ohhhh sok yine n'olur... Sok götüme yine n'olursun... Ohhhh çabuk... Sok götüme yine..."

           Adamın doğrulduğunu ve onu da kalçalarından yakalayarak yüz üstü çevirdiğini farkederek sustu. Yalnızca pozisyon değiştiriyordu adam. Sonra kalça kemiklerini sıkı sıkı tutan ellerin onu çekip yataktan havalandırdığını hissetti ve bir anda kendini adamın önünde domalmış buldu Suna. Kıçı iyice havadaydı. Omuzları ve memeleri yatağa yapışmıştı.

           Zevkten iyice kısılmış gözlerle bakıp, onun arkasında ayaklarını yatağa basarak doğrulmuş olduğunu gördüğünde ise bayılacağını sandı. Bir eliyle sikini dibinden tutup aşağı bükmüş, tekrar götüne sokmak üzere yaklaşıyordu. Küçücük götü, o güzelim siki adeta yutuverdi. Yağ gibi, hızla kayarak, dibine kadar girdi içine sik.

           Bir kere daha geliyordu beli. Bu sefer daha da hırslı, adeta gaddarcasına sikiyordu adam... Her geçirişinde kıllı ve adeleli karnı, şiddetle çarpıyordu kalçalarına. Bu da, Suna'nın beyninde şiddetli patlamalara neden oluyordu her seferinde. Yine kendini kontrol edemez hale gelmişti. Sürekli beli geliyordu. Gözleri kararmıştı. Elleri birer perçeye dönüşmüş, tırnakları yatağın örtüsüne geçmişti. Konuşamıyordu bile.

           Ve adam onu sikmeyi sürdürüyordu. O çelik bir yay gibi kıvrık sik, götüne giriyor, çıkıyor, giriyor, çıkıyordu. Birden içine fışkıran bellerin sıcaklığını hissetti. Offf... Getiriyordu adam. Bir kere daha götünün içine dolduruyordu tohumlarını. Hala sokup çıkarıyor ve peşpeşe fışkırtıyordu. Suna, götünün, içindeki sikini adeta emmekte olduğunu hissederek, kendinden geçti.

           Sonra kendini, başını sırtüstü yatan adamın göğsüne yaslamış, bir bacağını onun bacaklarının üstüne atıp, öylece uzanmış buldu Suna. Yanağı, adamın göğsündeki kıvırcık siyah kıllara yapışmıştı. Gözlerini kaldırıp ona baktı ve mutlu mutlu gülümsedi. İkisinin de biraz dinlenmeye ihtiyacı vardı.

           Öylece yattılar.Yaklaşık yarım saat kadar geçti böyle. Ve Suna, içinde yeni bir ateşin başladığı hissederek kımıldandı. Adamın siki şimdi iyice inmişti. Ama görüntüsü çok güzeldi yine de. Her tarafına, şimdi hafifçe kuruyarak iyice koyulaşmış beller bulaşmıştı. Elini uzatıp, onu okşamaya başladı Suna.

           Yapış yapıştı erkeğinin siki... Onun biraz önce götünün içine girip çıktığını, ve zevkten adeta delirttiğini hatırlayınca, ağzı sulanmaya başlamıştı. Başını kaldırıp adamın gözlerinin içine baktı.

           "Sana, salamları Fransız usulü yemeye bayıldığımı söylemiştim değil mi..?" dedi ona, "Şimdi sıra bende... Bakalım sucuğu Fransız usulü yemek güzel miymiş..?"

           Başı, adamın göğsünden kayıp karnına inmişti bile. Artık adamın kasıklarından gelen koku genzine doluyor ve içindeki ateşi iyice büyütüyordu. Değişik bir kokuydu bu. Çok değişik ve çok tahrik edici. Dilini uzatıp adamın sikini, en ucundan taşaklarına kadar yaladı. Bu temas adamın karnının kasılmasına neden oldu ve bu daha da azdırdı Suna'yı.

           Oh tadı da çok değişikti. Şimdiye kadar amından çıkan sikleri çok yalamış, çok emmişti Suna. Ama şimdi ne o alışık olduğu am kokusu vardı, ne de am suyunun tadı. Dilinin üstüne yayılan, burnuna dolan, o küçük götünün içinin tadı, içinin kokusuydu. Başı dönmeye başlamıştı Suna'nın. Dudakları telaşla, sikin morarmış başına yapıştılar. Emmeye başladı. Hem de bir vantuz gibi.

           Olduğu gibi ağzının içine çekti sonra onu. Artık dudakları, adamın kıllı taşaklarına yapışmıştı. Hala, tüm gücüyle emiyordu. Öylece bekledi. Ağzının içindeki sikin kımıldandığını, hücrelerine dolan kanla büyüyüp sertleşmeye başladığını hissetmek de çok tahrik ediciydi doğrusu. Ama en uçurucucusu, şimdi ağzının içinde hafif hafif kasılmakta olan sikin, biraz önce götüne girmiş olduğunu hatırlamak oluyordu.

           Onu zevkten çıldırma noktasına getirmişti götünün içindeyken. Ve artık ağzının içindeydi. Sanki kendi götünü emmek gibi bir şeydi bu. Bir taraftan da, sürekli büyüyordu herifin siki. Ama Suna, dudaklarını onun kıllı taşaklarına yapıştırmış, bırakmıyordu. O sert kılların teması, akıl almaz bir biçimde içini gıcıklıyordu çünkü. Bu nedenle de ağzındaki sik büyüdükçe, daha derinlere gitmeye başlamıştı başı.

           Şişmiş başının küçük diline değdiğini hissettiğinde zevkle ürperdi Suna. Sonra daha da büyüyüp, taş gibi sertleşti adamın siki. Artık gırtlağına kadar girmişti. Deli gibi emiyordu Suna. Gırtlak adelelerinin biraz gevşediğini farkettiğinde de, başını oynatmaya, o çelik bir yay gibi kıvrık siki ağzına sokup çıkarmaya başladı.

           Gözlerini kapamış, kendini duyduğu müthiş zevke kaptırmış, emiyordu. Biran önce getirmek istiyordu karakafanın belini. Aklını başından alan o sikin tohumlarını midesine boşaltmasını, tıpkı biraz önce götünün içinde fışkırdığı gibi fışkırmasını istiyordu. Bellerini yutmak istiyordu bu herifin. Bir eliyle de, adamın kıllı taşaklarını okşamaya başlamıştı şimdi. O alev alev yanan yumuşacık, kocaman torbalar, elinin altında canlanmış gibiydiler. Parmakları, karakafanın vücudunun derinliklerinden gelen sıvıların oraya dolduğunu ve tohumlarıyla birlikte sikine giderken geçeceği boruları şişirdiğini hissediyordu.

           Beli gelmek üzeriydi adamın. Oh gelmek üzereydi. Birden gırtlağının dibinde bir top patlamış gibi oldu. İnanılmaz bir şiddetle fışkırtıyordu adam. Alev alev yanan tohumları, değdiği her yeri yakıyordu sanki. Suna'nın da beli gelmeye başladı. Tüm vücudu sarsılıyor, ama o ağzının derinliklerindeki siki delice emmeyi sürdürüyordu. Emiyor, emiyor, emiyordu. Sonra yığılıp kaldı.

            Yeniden kendine geldiğinde, hala orada, başı adamın karnında, yatıyordu. Kendini yorulmuş hissediyordu. Hafifçe doğrulup, yanağını adamın kıllı göğsüne dayadı ve gözlerini kapadı. Ne kadar uyuduğunu bilmiyordu doğal olarak. Erkek gerçi şimdi uyanıktı ama, galiba o da uyumuştu Suna'ya birlikte. İki sevgili gibi, öylece uyumuşlardı.

            Sonra öpüşmeye başladılar. Önce küçük öpücüklerdi bunlar. Ama giderek ısınmaya başladılar. Ve Suna kendini yeni bir azgınlık dalgasının pençesinde buluverdi birden. Doymuyordu bir türlü. Yine sikilmek istiyordu. Bir daha sikilmek istiyordu canı. Elini adamın sikine uzattığında, daha da arttı bu istek. Alabildiğine sertleşmiş, alabildiğine kalkmıştı siki. Oh, o da istiyordu. O da istiyordu Suna'yı bir daha sikmeyi.

           Parmakları, onun için kalkmış olan sikin üstünde dolaşmaya başladılar. Aslında amını da vermek istiyordu Suna. Onu sikerek çıldırtan erkeğe amını da vermek istiyordu. Ama bunu yapamayacağının da farkındaydı. Hala iyileşmemişti amı. O koskocaman siki, köküne kadar içine aldıktan sonra, hala kendine gelememişti küçücük amı. Halbuki, adamın üstüne çıkıp sikine oturmayı, onu amının içine hapsetmeyi ne kadar istiyordu.

           Bu sefer de o sikmek istiyordu erkeği. Tıpkı Murat'a yaptığı gibi. Ama belki yine de sikebilirdi onu. Yine de oturabilirdi sikinin üstüne. O inanılmaz güzellikteki siki, amının değil de götünün içine hapsedebilirdi. Bunu düşünmek heyecanını yüze katladı. İçindeki sikilme isteği, engel tanımayacak kadar büyümüştü artık.

           Yavaşça çıktı adamın üstüne. İçine almak için çıldırdığı sik, şimdi bacaklarının arasına girmiş, kasıklarına sürünmeye başlamıştı. Sonra dizlerinin üstünde doğruldu. Gözgöze bakıyorlardı sevgili sikicisiyle... Elini götürüp sikini tuttu adamın. Telaşlı parmaklarla, onun yine alabildiğine şişmiş olan başını götünün deliğine dayadı. Oh, nasıl da açılmıştı götü. İçine girmeye hazır sikin varlığını hissettiği anda da, daha çok açılmaya başlamıştı.

           Dayanamayacaktı Suna. Birden bıraktı kendini. O çelik yay gibi kıvrık sikini bir anda alıverdi götünün içine. Dibine kadar... Bu bir kez daha belinin gelmesi için yeterliydi. Sonra hareket etmeye başladı. Götünün içindeki sikin üzerine oturup kalkıyordu şimdi. Gözleri erkeğin gözlerinin içinde eriyordu. Şimdi vücutları birbirine dönük olduğu için, daha önce değmediği yerlerine değmeye başlamıştı götünün içindeki sik.

           Yine beyninde şimşekler çakıyordu. Amının suları, adamın kasıklarındaki kıllara akıyordu. Hem de şarıl şarıl.

           "Ohhhh çok güzel sikin..." dedi birden, "Ohhhh çok güzel... Ohhhh deli ediyorsun beni... Ohhhh... Ohhhhh.... Aaahhhh.... Ahhh sikin deli ediyor beni..."

           Biran durup, ayaklarını, erkeğin iki yanında yatağa bastı. Şimdi götünün içindeki sikin üzerine çömelmişti. Ellerini adamın göğsüne dayayıp destek aldı. Sonra yeniden oturup kalkmaya başladı. Böyle daha rahat ve daha uzun hareket edebiliyordu kalçaları. Her yukarı hareketinde, adamın siki en ucuna kadar götünden çıkıyor, sonra hızla aşağı inip kıçının yanaklarını onun kasıklarına şaplattığında ise köküne kadar giriyordu. İnanılmayacak kadar güzeldi bu.

           Yine peşpeşe beli geliyordu. Ama kalçalarının yukarı aşağı hareketleri, artık neredeyse bir reflekse dönüşmüştü. Tüm vücudu sarsılırken onlar durmuyor, inip çıkmayı sürdürüyorlardı.

           "Ohhhh hadi getir belini..." diye yalvardı adama, "Ohhhh hadi getir n'olur... Fışkırt tohumlarını içime... Götümün içine... Ohhhhh hadi... Ohhhh hadi.... Ohhhhh..."

           Sonra yine konuşamaz oldu. Zaman ve mekan kavramını tümüyle yitirmiş gibiydi artık. Götü, et yiyen bir bitkiye dönüşmüştü sanki. Vücudundaki sinirlerin hepsi tel tel gerilmiş, tüm benliğiyle götünün içindeki sikin fışkırmaya başlamasını, tohumlarının bir kez daha karnının içini yangın yerine çevirmesini bekliyordu.

           Erkeğin vücudundaki ilk kasılmaları hissettiği anda, daha da gerildi sinirleri. Kalçaları daha da hızlandılar. İlk salvoyu içinde hissettiğinde de durmadı hareketleri. Aynı hızla oturup kalkıyor, şimdi tohumlarını fışkırtmakta olan siki, götüne girip çıkmayı sürdürüyordu. Tüm içi bel dolmuştu. O kaynar erkeklik sıvıları, bir piston gibi girip çıkmakta olan sikin zorlamasıyla, höpürtülü sesler çıkararak götünden dışarı akıyordu.

           Birden şimşeklerin en büyüğü çaktı beyninde. Dengesini kaybedip düşmeye başladığını, sonra da adamın güçlü elleriyle onu tuttuğunu farketti. Her yer karardı.

           Bilincini tekrar topladığında, sırtüstü yatıyordu yatakta. Adam ise ayakucunda oturmuş sigara içiyordu. Yine gözgöze geldiler.

           "Müthiş bir kadınsın..." dedi, "Çok güzel sikişiyorsun..."

           "Sen de çok güzel sikiyorsun... Delirttin beni sikerek..."

           "Benimle takılmak istemez miydin..?"

           "Nasıl yani..?"

           "Yani birlikte yaşayabiliriz..."

           "Ohhh bu çok güzel olurdu doğrusu... Gerçekten güzel olurdu... Yataktan çıkamazdık herhalde... Ama imkansız... Evliyim ben... Kocam var..."

           "Ah..."

           "Evet kocam var... Üstelik onu çok seviyorum..."

           "Ama eline fırsat geçince sikişiyorsun..."

           "Ohhhh evet..."

           "Peki kocan da benim kadar iyi sikebiliyor mu seni..?"

           "Bunun önemi yok ki... O da güzel sikiyor gerçi ama, inan önemi yok... O benim kocam... Canım istediğinde başka sikler bulabilirim nasıl olsa..."

           "Peki senin başkalarına verdiğini biliyor mu kocan..?"

           "Ohhh biliyor evet... Biliyor ve bundan müthiş bir zevk alıyor o da... Kendimi ne kadar çok siktirirsem, o kadar çok zevk alıyor hem de..."

           "Haklı..."

           "Bak böyle düşünmen hoşuma gitti biliyor musun..?"

           Bir süre hiç konuşmadan birbirlerine baktılar. Suna, onun adını bile bilmediğini düşündü. Kendi de adını söylememişti ona. Aslında buna zaman kalmamıştı galiba. Yanyana geldikleri andan itibaren adam onu sikmekten, Suna'da da biran önce ona vermekten başka bir şey düşünmemişlerdi.

           "Sucuğa bayıldım..." dedi Suna, "Hele onu Siverek usulü yemek müthiş güzeldi..."

           "Başka çeşitleri de var Siverek usulünün ama..."

           "Belki onları da gösterirsin bir gün bana... Kimbilir... Evini biliyorum artık nasıl olsa..."

           Yavaşça kalktı yataktan sonra Suna. Yine kendini yorgun hissediyordu. Önce şortunu, peşinden de büstiyerini giydi. Ayakabılarını ayaklarına geçirirken, Adam da, küçük bir kağıt parçasına bir şeyler yazıyordu. Sonra onu Suna'nın eline tutuşturdu. Telefon numarasını ve adını yazmıştı. Böylece, götünü siktirdiği adamın adının Behzat olduğunu da öğrenmiş oluyordu Suna.

           "Benim adım da Suna..." dedi, gülümseyerek,

           "Tanıştığımıza memnun oldum..."

           İkisi birden kahkahalarla gülmeye başladılar. Merdivenleri inerken, götünden akan bellerin şortunun ağını sırıl sıklam ıslattığını farkediyordu Suna. Üç kere fışkırtmıştı götünün içine adam. Bel doluydu küçük götü. Arabasını çalıştırıp, hızla evin yolunu tuttu. Yirmi dakika sonra arabayı garajın girişine çekmiş iniyordu. Koltuğun üstünde, kocaman, ıslak bir leke vardı. Bunu görmek, onu yine heyacanlandırdı. Elini götürüp parmaklarının ucuyla sildi koltuğu. Sonra da ağzına sokup emdi parmaklarını. Tanrım, ne kadar güzeldi tadı.

            Doğru yatak odasına gitti sonra da. Çırılçıplak soyundu ve el aynasını alıp kendini yatağa attı. Çok merak ediyordu götünün o andaki görüntüsünü. Bacaklarını havaya kaldırıp, dizlerini karnına çekerken, aynayı indirdi aşağı. Manzara, kelimenin tam anlamıyla müthişti doğrusu. Hala hafifçe açık duruyordu götü. Biraz kızarmıştı. İçinden sızan beller peltelenmiş ve son derece tahrik edici bir görünüm vermişti o küçücük deliğine.

           Birden beli gelmeye başladı Suna'nın. Yeni sikilmiş götünün görüntüsü öyle tahrik etmişti ki onu, beli geliyordu. Bacakları yatağın üstüne düştü ve öylece kaldı orada.

           Akşam, her zaman olduğu gibi saat tam dokuzda kocası telefon ettiğinde Suna duş yapmamıştı. Götünden sızan beller yatağın üstüne akmıştı gerçi ama, içi hala bel doluydu. Behzat'ın belleriyle.

           "Ohhh sevgilim..." dedi telefonun içine, "Senin aramanı bekliyordum ben de..."

           "N'oldu Suna..? Beni heyecanlandırdın yine..."

           "Ohhh neler oldu bir bilsen...?"

           "Beni meraklandıracağına anlatsana..."

           "Anlatacağım sevgilim... Ohhhh anlatacağım... Sabah kalkıp Kemeraltına gittim yine ... Yakışıklı bir Kürt vardı orada... Beni arakladı sevgilim... Araklayıp evine götürdü..."

           "Sonra..."

           "Ohhhh neler yaptı bana bir bilsen sevgilim... Ayak parmaklarımı emdi... Önce vücudumun her tarafını sonra da götümü yaladı... Ahhhh götümü yaladı ve içime dilini soktu sevgilim... Sonra da sikti götümü... Ohhhh götümü sikti kocacım... Ahhhh götümü sikti... Ahhhh delirtti beni zevkten... Götümü sikti... Götümden sikildim bugün sevgilim..."

           "Offfff..."

           "Evet offf sevgilim... Hiç tatmadığım bir zevki tattım... Bilsen ne kadar güzeldi... Ohhhh bir bilebilsen, götümden sikilmek ne kadar güzeldi... Ohhh çılgın bir şeydi... Hem biliyor musun, eve geldiğimde yıkanmadım... Götümün içinde hala o adamın belleri var... Hala açık duruyor götüm..."

           Kocasına bunları söylerken, sağ elinin orta parmağını da götüne götürmüştü Suna. Vıcık vıcıktı o küçücük deliği. Alabildiğine kaygandı. Sonra en baştan başlayıp, olup biten her şeyi, en küçük ayrıntısına kadar anlattı Emre'ye. Bu arada parmağı götünün içine girip çıkıyor, zaman zaman belini getirmesine neden oluyordu. Yine bir saatten fazla konuştular.




Anasayfa